USTA, HACIOSMANOĞLU’NUN AYAK İZLERİNİ SÜRÜYOR

Trabzonspor’da Muharrem Usta başkanlığındaki yönetimin geride bıraktığımız transfer mevsiminde izlediği politika ve kurum içi yönetim anlayışı bana İbrahim Hacıosmanoğlu’nu hatırlatmıştı. Ara transfer ve sonuçta yeni başlayan dönemde de hiç farklı bir uygulama içinde olacağı görüntüsü vermiyor. Hatırlarsınız, Sadri Şener olağanüstü genel kurul kararı aldıktan sonra aday olan Hacıasmanoğlu, “Bütünleşmeyi sağlayacağız, kulübün ekonomisi yerle bir olmuş ve bunu düzelteceğiz. Altyapımıza büyük önem vereceğiz. Öz kaynaklarımızı kullanacağız” demişti. Seçildikten sonra da kolları sıvadığında, pilot takım 1461 Trabzon Teknik Direktörü Mustafa Reşit Akçay’ı takımın başına getirerek niyetini belli etmişti.

Gerçi Tolunay Kafkas’ı hiç de yakışık almayacak şekilde göndermişti ama kulübün ekonomik tablosu ortadayken, pahalı teknik adam yerine, daha düşük maliyetle ve yerel bir ismin iş başında olması doğaldı. Ardından yine 1461 Trabzon takımından Caner Osmanpaşa, Fatih Öztürk, Kadir Keleş, Abdlulkadir Özdemir ve Yusuf Erdoğan’ı da, bizzat Akçay’ın raporu doğrultusunda A takıma çıkarmıştı. Sorunlu olsa da, baba tarafından Trabzonlu olan Batuhan Karadeniz, bedelsiz olarak kadroya katılmıştı, Yine Trabzon kökenli olan Aykut Demir, gerçi bir miktar yüksek fiyatla da olsa yeni takıma monte etmişti.

HACIOSMANOĞLU DA ALTYAPIYLA YOLA ÇIKMIŞTI

Yerli, genç ve geleceği olan oyuncular üzerinde duruluyordu. Bu arada U20 Dünya Şampiyonası vardı. Bu turnuvada tüm maçlar didik didik ediliyor. Yabancı isimler de buradan alınacaktı. Takımın içindeki sorunlu ve pahalı futbolcularla yollar ayrılmaya çalışılıyordu. Aslında pek güven vermeyen İbrahim Hacıosmanoğlu, yıllardır beklenen ve istenen politikaları mı hayata geçirecekti? Bu kendi kaynaklarına dönmenin ana nedenlerinden biri geride kalan sezon Trabzonspor’un pahalı kadrosunun ligde tel tel dökülmesi, buna karşılık 1461 Trabzon’un tarih yazmasıydı. Zaten taraftar da bu atmosfer içinde kendi kaynaklarına dönülmesine çok sıcak bakıyordu.

Ne olduysa, .dönemin başbakanı ve bugünün Cumhurbaşkanı Re cep Tayyıp Erdoğan’la kurulan ilişki ve bunun akabinde de dönemin Şehircilik ve Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın tüm desteğinin alınmasından sonra oldu. Türkiye’de büyük paralar kazanan iş insanları kulübe para akıtmaya başladı. İşte bu aşamadan sonra politika tamamen değişti. Malouda, Bosingwa gibi çok pahalı isimlerle başlayan transfer furyası Özer’le, Şahin’le, Borceanu ve diğerleriyle sürdü. Bir sonraki sezon ise Denizbank’tan alınan 70 milyon Euro kredi yönetimin inanılmaz bir şekilde açılmasına sebep oldu. Cardozo’dan Sefa’ya, Constant’tan Belkalem’e, Medjani’den Fatih Atik’e, Deniz Yılmaz’dan Serdar Gürler’e, Musa Nizam’dan Waris’e, İsak’tan Yatabare’ye sayısız oyuncu transferi gerçekleşti.

PARAYI BULDU DAĞITMADIĞI FUTLOLCU KALMADI

Hakan Arıkan’lar, Aytaç Kara’lar, Erkan Zengin’ler, Uğur Demirok’lar, sonrasında M’bia’lar Cavanda’lar, N’doye’ler, Esteban’lar, Okay’lar, Alper’ler, Douglas’lar, Marko Marin’ler oluk oluk paralar harcanarak Trabzonspor’a tarihi bir yük olarak kazandırıldı(!) Teknik direktör politikasından, kurumun içindeki personele kadar her alanda büyük erozyonlar yaşandı.

Bu süreci anlatacak değiliz. Ancak bugün yaşananları görünce o günleri hatırlamadan edemedim. Muharrem Usta da, İbrahim Hacıosmanoğlu’na karşı seçimi kaybettikten sonra 2,5 yıl Trabzon’da altyapı oluşturmaya çalıştı. Birlikten bütünlükten, sevgiden, camianın önde gelenlerin akil adam olarak kabul edilmesine, öz kaynakların alabildiğine kullanmasına kadar her açıdan yıkım sürecinin ardından herkesi mutlu edecek konuşmalar yapıyordu. Seçilirken 50’inci yılda şampiyonluktan ve teknik adam olarak da Lucescu’dan söz etti ama işbaşına geçtikten sonra aklı da başına geldi.

USTA DA, NE GÜZEL HAYALLER KURDURMUŞTU!

Ekonomik tabloyu gördüğünde ve UEFA ile sorunlu süreci de yaşadıktan sonra, “Asla yüksek maliyetli transferler yapamayız. Gelecek sezon 10 milyon Euro’luk bir bütçemiz olacak. Fakat elimizde en az 70 milyon lira kazanan futbolcu kadrosunu da elden çıkarmamız gerekiyor. Elde kalan futbolcuların yıllık giderleri 30 milyon lirayı aşmamalı… Buna göre iş göreceğiz” diyerek kolları sıvadı. Bu söylem umutları artırdı kulübün kendi kimliğini bulacağı, ekonomisini düzelteceği düşünülmeye başlandı.

Sonra altyapıdan çok sayıda oyuncu A takım kadrosuna dahil edildi. Takım Muhammet Demir ve Güray Vural ile güçlendirilirken, eldeki pahalı isimlerden M’bia satılarak, 4 milyon Euro da kaynak yaratıldı. Böylece Muhammet ve Güray için ödenen paralar kurtarılmış edilmiş oldu. Serdar Gürler, Deniz Yılmaz gibi oyuncular da yine sorunsuz bir şekilde gönderildi.  Yeni sezon için de düşük maliyetli ve bonservisi elinde futbolcu arayışlarıyla birlikte yüreklere su serpiyordu. Zaten Sadi Tekelioğlu’ndan sonra Hami Mandıralı ile birlikte de öze döneceği sinyalleri vermişti. Ama sonra bir anda Ersun Yanal ismini iş başına getirdi. İki yıllığına bu isme 12 milyon lira ödemeyi göze aldı.

KREDİ ALINCA TÜM PLANLARI DEĞİŞİKLİĞE UĞRADI

Sonrasında transfer çalışmaları başladı fakat para olmadığı için bir türlü kesenin ağzını açamadı. Ne zaman ki Ziraat Bankası’ndan 350 milyon liralık kredi çekildi, bununla birlikte Denizbank’ın kredisi kapatıldı, futbolculara alacakları ödendi ve kalan para iştah kabartınca, Castillo’dan Onazi’ye, Suk’tan İbanez’e, Durica’dan Bero’ya, Sheydaev’e birçok oyuncu transferi gerçekleştirildi. Zadece Durica ve Sheydaev’in bonservisi ellerindeydi. Diğer isimlere yüksek bedeller ödendi . Ardından ara transfer başladı. Rodallega, Medjani, Emmanuel Mas, Olcay Şahan, Perreira yüksek bedelli isimler olarak takviye yapıldı. Takım artık iskeleti oluşmuş bir şekilde yeni sezona girecekti, Bunca transferden sonra Trabzonspor, kupaya daha grup aşamasında veda ederken, berbat bir ligde ancak 6’ncı sırayı kapabildi.

Yaşanan tüm bunlara rağmen yönetimin hala duracak gibi gözükmediğini söylemek isteriz. Geçen  sezon kendi altyapısından getirdiği futbolcuların 5’ini elden çıkarma kararı alırken, Muhammet Demir’i devre arasında kiralık gönderdiler, Sefa Yılmaz’ı sezon başında bırakmışlardı. Ve Mustafa Yumlu’yu da ara dönemde Akhisar ’a sattılar. Özer Hurmacı da gidenlerden biriydi. Yani Trabzon ve Trabzonsporlulara takımda adeta yer yoktu. Bu dönemde Zeki Yavru, Mustafa Akbaş ve Yusuf Erdoğan’dan kurtulma çabaları gösterilirken, takımın tamamen yabancılaştırılmaya yönelik tavırlar inanılmaz boyutlara ulaştı.

ALTYAPIYI TARUMAT ETTİLER, 1461 TRABZON’U YIKINTI HALİNE GETİRDİLER

Muharrem Usta döneminde altyapıda bir maceraya gidiş ve sonra dönüş yaşanırken,  bunun faturası ağır ödendi. Pilot takım 1461 Trabzon’u oya tahvil ettiler ve sonuç önce 2’nci lige, oradan da 3’ncü lige düşürdüler. Bu takımın zarar verdiğinden dem vurmaya başladılar. Maliyetinin 50 milyon lira olduğunu söyleyip kamuoyu yaratma çabasına giriştiler. Camianın önde gelenlerinin artık kapılarını bile çalma ihtiyacı hissetmemeler, sıkıştıklarında çalsalar bile sözlerine itibar etmediler. Başkan Usta ve bazı yöneticilerin kulübü sosyal medyadan kulübü yönetme çabalarını da unutmamak gerekir.

Futbolcu transferlerinde ekonomik olarak bonkör davranılırken, ödemeye sıra geldiğinde ‘Ali’nin külahı Veli’ye, Veli’ninki Ali’ye’ mantığı egemen kılındı. Bırakın tüm bunları personel maaşlarını aylarca ödeyemeyen bir yönetim anlayışı Trabzonspor’a hakim oldu. İnsanların evine ekmek getirmelerinin önüne geçilirken, kendileri sırça köşklerinde oluk oluk para akıtmaktan, çoluk çocuklarıyla mutlu bir yaşam sürerken, hiçbir vicdani rahatsızlık hissetmemeleri dikkatlerden kaçmadı. İnsanda biraz utanma olması gerekirken, rahatlıkla sosyal medya hesaplarından paylaşımlarda bulunabildiler, TV’lere çıkabildiler, gazetelere açıklama yapabildiler.

YAŞANANLAR YÜREĞİMİ SIKIŞTIRIYOR AMA ONLAR HİÇ ALDIRMIYOR

Mali Genel Kurulda üyelerin vermediği yetkiyi kullanmak için çaba harcarken, suçüstü yakalanmanın üzüntüsünü bile yaşamadılar. Trabzonspor’un manevi değeri parayla ölçülemeyecek kadar büyük olan kupalarına bile haciz getirme noktasına taşınmasında önemli rol oynadılar. Yöneticilerinin bir kısmı ağır ithamlarla istifa etti. Bir kısmı unvanları bıraktı, koltuklarını bırakamadı. Bir kısmı istifa etti, sonra U dönüşü yaptı ve istifasını geri aldı. Futbolcularına aylarca para ödeyemeyen bir kulüp profili karşımıza çıkardılar.

Bunları gördükçe yüreğimin sıkıştığını söylemeden edemeyeceğim. Ardından sezon başında ürün tanıtımının, sponsorluk anlaşmalarının ve sezon açılışlarının İstanbul’da yapılması… Kulübün bünyesine alınanlar tercih edilirken, adeta Trabzon’da doğan, burada kendini geliştiren insanlara kapıların tamamen kapatılmasını da unutmayalım. Yönetim içi büyük çatışmalardan sonra altyapıya İhsan Derelioğlu’nun getirilmesi dışında gerçekten kendi kentine yabancı bir Trabzonspor’u ortaya çıkardılar.

BORÇ KATLANIYOR AMA YÖNETİMİN UMURUNDA BİLE DEĞİL

Bugün transfer mevsimi tüm hızıyla sürüyor. Takıma durmadan yeni oyuncular alınıyor, bir önceki dönem alınanlar bırakılmaya çalışılıyor. Trabzonspor tam bir açmaza doğru kaydıkça kayıyor. Yüklü miktarda kredi ile kulübün borcu katlanıyor. Bir önceki dönemden gelen 439 bin liralık borç 1,5 yılda 700 milyon lirayı buluyor. Bankalardan yeni kredi alabilmek için adeta kapı kapı dolaşılıyor, Bakanların kapıları aşındırılıyor. siyasette tek parti varmış gibi hareket ediliyor. Geride bıraktığımız süreç gerçekten çok anlamlı benim için. Çünkü İbrahim Hacıosmanoğlu’nun yönetimini ağır bir dille eleştiren, onun bıraktığı enkazı temizlemenin çok zor olduğunu anlatan Muharrem Usta ve ekibinin tavrı yeni bir vizyon çizmiyor.

Açıkçası, Muharrem Usta’nın da, mantık ve yönetim tarzı açısından İbrahim Hacıosmanoğlu’dan pek fazla bir farkının olmadığını görmenin rahatsızlığını yaşıyorum. Bunu bazen dile getirince de başkanı çok üzdüğümün haberini alıyorum. Dilerim geçmişteki gibi acı ve derslik günler yaşamayız. Geçmişte iktidar aracılığıyla, bankalardan alınan kredilerle birlikte Trabzonspor bitirilme noktasına getirildi. Bugün de aynı mantık, aynı anlayış devam ettiğine dair bir şüphem kalmadı. Taraftarlar, “Trabzonspor’dan ve bu yönetimden umudun var mı?” diye soruyor gördüklerinde…  Bu anlattıklarımdan sonra, “Bırakın umudu, aldıkları enkazı olduğu gibi teslim etseler razıyım” demekten kendimi alamıyorum.

Söyleyin haksız mıyım?

******************************************************************************

TAMAM DA SAYIN CUMHURBAŞKANI!

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta başında sanatçı ve sporculara verdiği yemekte bir konuşma yaptı. Konuşmanın siyasi boyutuyla hiç ilgilenmiyorum bile… Çünkü spor yazıyoruz burada nihayetinde… Ama sportif anlamda sözlerini gerçekten alkışlamak isterdim. Çünkü konuşmasının bir bölümünde, “Sporda ahlak temel alınmalı” dedi Sayın Cumhurbaşkanı… Aslında ellerimiz kızarırcasına alkışlamamız gerekir bu sözü değil mi? Ama ben gülmek durumunda kaldım sadece…

Çünkü;

Aklıma birden 2010-2011 sezonun sonunda yaşanan şike ve teşvik pisliği süreci aklıma geldi. Bu süreçte şike yaparak ve teşvik primi vererek şampiyon olmaya çalışan kulüplere ve kişilere ceza verildi mi? Verilmedi değil mi? Peki bunu kim engelledi? Ben mi, kişilerle kurumların ayrılmasını ve bunun uygulanmasını istedim. Sokaktaki vatandaş mı kulüplere ceza vermeden bu işi çözeceğini söyleyen ve Beşiktaş’ı iflasa sürükleyen Yıldırım Demirören’i TFF başkanı yaptı? Avrupa’ya 3-5 yıl gitmemeyi bile göze alacak kadar bu futbol ahlaksızlarını koruma yoluna kim gitti?

Sporda Şiddet ve Düzensizlik yasasını değiştirip, dönemin cumhurbaşkanının vetosuna rağmen, “O yasa aynen geçecek” sözünü ben mi kullandım? Ve dönemin UEFA Başkanı Michael Platini ile 2 saate yakın konuşup, Avrupa’da da kulüplerin ceza almaması için çabalayan kimdi?

 Bu ülkenin en büyük sorunlarından biri, ağzından çıkan sözün ağırlığını gerçek hayatta taşıyamayan insanların yarattığı erozyondan başka bir şey değildir. Bu nedenle ya söylenen sözlerin arkasında durmayı becermeli insan, ya da o sözleri hiç kullanmamalı!

Yanlış mı düşünüyorum?