YUSUF YAZICI’NIN VERDİĞİ DERS VE ALTYAPI GERÇEĞİ
Geçtiğimiz sezonun ikinci yarısı yeni başlamıştı. Yusuf Yazıcı oynadığı maçlarda bir anda Türkiye gündemine oturacak performans sergiliyordu. U21 Milli takımında Almanya’ya karşı harika bir futbol ortaya koymuştu. Buna rağmen Ersun Yanal kendisine yine forma vermiyordu. Ancak o bir kez üzerine geçirdiği formanın altında o kadar etkili performans sergilemişti ki, artık kenara oturtulması düşünülemiyordu bile… Bu oyuncunun 1300 lira olan maaşı önce 1700 liraya, sonra da 5 bin liraya çıkarılmıştı. Fakat Yusuf duracak gibi değildi. Yönetim elini çabuk tuttu, çok uygun koşullarda kendisi ile 5 yıllık yeni sözleşme yaptı. Yıllık 250 bin lira ve bir de ailesine verilmek üzere daire sözüyle birlikte gözü kapalı gelecek 5 yılını Bordo-Mavili renklere bağlamıştı.

Soruyorum size böylesine hızlı çıkış yapan hangi dış transfer, yerli ya da yabancı, 250 bin lira yıllık garanti para ve bir daire karşılığı gelecek beş yılını Trabzonspor’a bağlardı?

Evet kim? Sanırım bir tek oyuncu bile böyle bir durumdayken sözleşme yenileme yoluna gitmez ve sezon sonunda çok daha iyi koşullarda ya başka takımlara gitmenin yolunu arar, ya da kendi kulübüyle çok daha güçlü bir sözleşme yapardı. Ancak Trabzonspor’u sevmenin, onun altyapısından yetişmenin sorumluluğu ile hareket eden bu genç oyuncu ve ailesi gözü kapalı bir şekilde imzayı atarken, performansını da yükselttikçe yükseltiyordu. Tam da o günlerde Asbaşkan Ahmet Çubukçu ile sohbet ediyorduk. Söz Yusuf Yazıcı’ya gelmişti. Kendisine, “Bakın bu Yusuf’u sakın ola ki, küçük paralar karşısında satmaya çalışmayın. Bu oyuncu asgari 20 milyon Euro gibi bir rakama ulaşacaktır. O, bu rakamlara gelmeden kesinlikle elden çıkarmayın. Ancak hocanızın da, onun yerine oyuncu transfer etmesinin de önüne geçin. Yoksa Yusuf Erdoğan, Barış Memiş gibi yok olur gider” demiştim.

ÖNÜ KESİLMEZSE YUSUF YAZICI 30 MİLYON EURO’YU AŞAR
Ahmet Çubukçu ise 20 milyon Euro rakamını çok yüksek bulmuştu. Ona söylediğim tek söz, “Önü sizler tarafından kesilmezse yarın göreceğiz o parayı eder mi etmez mi?” şeklindeydi. Evet bu Yusuf Yazıcı Trabzonspor’da sadece 5 ay oynadı. Başkan Muharrem Usta geçtiğimiz günlerde, “Yusuf Yazıcı için bize Cengiz Ünder fiyatında teklifler geldi ama kabul etmedik. Menajerler 15 milyon Euro’luk bir pazardan söz ettiler. Ancak biz Yusuf Yazıcı’nın oynamasını ve yarın Avrupa’nın devlerine çok daha yüksek rakamlarla satılabileceği koşulların oluşmasını istiyoruz” dedi.

Başkan uzun zamandır ilk kez bir konuda haklı… Ve ben şimdi görüşümü revize ediyorum. Yusuf Yazıcı’nın şayet Ersun Yanal gibi bir transfer çılgını tarafından önü kesilmezse, bir sezon sonra 30 milyon Euro gibi rakamlara bile gidebilecek düzeye gelecektir. Yeter ki önünün kesilmesi adına yapılan eylemlere bir son verilsin. Bu noktada Yusuf Yazıcı aslında altyapı düşmanlarına en iyi dersi vermiştir. Bugüne kadar sayısız yabancı büyük paralarla transfer edildi. Hiçbiri için bırakın 15 milyon Euro, 10 milyon Euro’luk bile teklif gelmedi. Birçoğu güçbela üste para verilerek elden çıkarıldı. Kaybeden kulüp oldu. Ancak Yusuf Yazıcı gösterdi ki biraz ilgi, biraz şans verildiğinde altyapıdan inanılmaz cevherler çıkacaktır ve bunlar aslında Trabzonspor’un hem sonuçsal, hem de ekonomik güvencesi olacaktır. Bu ders çıkarılır mı bilmem? Ancak ders çıkarılması Trabzonspor’un kurtuluşu olacaktır. Eğer bir ders çıkarılmazsa… İşte o zaman, ‘Battı balık yan gider’ demeye devam edeceğiz hep birlikte…

ÜLKE FUTBOLU BİR ÇAKMA KABADAYI’YA TESLİM!
Türkiye futbolunun içinde neredeyse 40 yıldır bir Fatih Terim terörü kendini kabul ettirmiş gidiyor. Demek ki kapitalist sistemin çarklarına en iyi uyum sağlayan isimlerin başında o geliyor ki, bu düzende futbolculuk günlerinden başlayarak, bugüne kadar ayakta kalmayı, büyük paralar kazanmayı, hep zirvede olmayı bilmiştir. Sistemin çarklardan alabildiğine yararlanabildiği için hala daha bir Fatih Terim vardır. Tıpkı onun gibi 40 yıldız zirvede olabilen tüm isimler gibi. Fatih Terim, futbolculuğu günlerinden itibaren kırma topuk ayakkabılarla gezen, bazen kızdıklarına kafa atan, konuşurken kabadayı havası estiren, insanlara tepeden bakan ama gerçeğinde aşağılık kompleksi her mimiğine yansıyan bir isimdir.

Bu isim Türk futbolunun en tepe noktalarındadır ve ne yazık ki, ‘Ben Sporcunun zeki çevik ve aynı zamanda Ahlaklısını severim’ diyen Mustafa Kemal Atatürk’e adeta bir hakarettir. Fatih Terim geçtiğimiz günlerde Alaçatı’da bir olaya karışıyor. Eniştesinin iş yerinin yanında mekan sahibi olan kişinin yerini basıyor. Büyük kavga oluyor. İşin ilginç yanı kavga ettiği işyerinin sahibi de TFF yönetim kurulu üyesi… Kimse bana tahrikten veya benzer argümanlarla gelmesin. Konuşmalar, tartışmalar hiçbir şey ifade etmiyor. Eğer bir yasa dışı iş varsa, bir işletme yasa dışı bir şekilde iş yapıyor ve çevreyi rahatsız ediyorsa yapılacak şey hukuk yoluna gitmek olmalıdır. Hele ülkenin en önemli gündem maddelerinden biri söz konusuysa…

İKİ KÜFÜR İÇİN OLMADIK CEZA KESENLER, TERİM’E SES ÇIKARAMIYOR BİLE..
Düşünebiliyor musunuz bu ülkenin futbolunun en önemli makamında bulanan bir isim adamları, enişteleriyle birlikte mekan basabilme cüretinde bulunabiliyor, kendine yakıştırabiliyor. Bu ülkenin ya hukuk devleti olmadığına inanıyor, ya da güçlülerin hukukunu temel aldığı için kaba kuvvetle işini görmeye çalışıyor. Ve böyle bir isim için TFF başkanı ve yönetiminden, siyasetin tepelerinden tek bir ses bile çıkmıyor. Onun işine anında son verilmiyor. ‘Burası dağ başı mı?’ diye soran olmuyor. Demek ki onlar da bu ülkede hukukun egemen olmadığına, dağ başı yasalarının geçerliliğine inanıyorlar! Bu yaşananlardan sonra da ülke futbolunu yönetenler tribün şiddetinden yakınıp, bunu önlemenin yollarını aradıklarını söylüyorlar.

Tribünde iki küfür eden taraftar için kulüplere olmadık para cezaları verebiliyorlar. Ama şiddeti sokağa taşıran 4 milyon Euro yıllık maaş verdikleri isme seslerini bile çıkaramıyorlar. Medya utangaç haberler yaparak, kendi temsilcilerini her vesile ile ezmeye çalışan Fatih Terim’e gerçek bir ders vermekten uzak bir tavır sergiliyor. Kamuoyundan adam akıllı bir tepki yükselmiyor. Sonra da bu ülkede sağlıklı bir toplumsal yapının neden oluşmadığından söz ediliyor. Nasıl olsun ki! Her yeri çürümüş, her yeri kokuşmuş! Şiddeti meşru görenlerin cenneti haline dönüşmüş… Yazık etmişler güzelim memleketimize…

Edenlere lanet olsun.

AÇ VE İŞSİZ BIRAKMAK VİCDANA SIĞAR MI?
Trabzonspor yönetimi bir yandan geçen sezon forma giyen oyunculara büyük borç yükünün altında ezilirken, personeline bile maaş vermekten acizken, öte yandan yine milyonlarca Euro’luk transferler peşinde koşuyor. Personel maaşları hiçbir zaman günü gününe ödenmiyor. Bazen 3 aylık alacaklar birikiyor. Birçok personelin kredi kartları doluyor, faiz yükü altında eziliyorlar. Kiralarını ödeyemez oluyorlar. Kimi eşyalarını satmak, bazıları yakınlarından borç almak suretiyle yaşamlarını idame ettirmeye çabalıyorlar. Ama ne yazık ki bu durum hiçbir yöneticinin vicdanını rahatsız etmiyor. Onlar her vesile ile Trabzonspor’u kullanmanın keyfini çıkarıyorlar.

Personelin artık aç kalma noktasına geldiği ve bıçağın kemiğe dayandığı bu süreçte kulübün 14 yıllık aşçısı Hakan Katipoğlu defalarca maaşını istemesine rağmen alamıyor. Sonunda avukata başvurmak zorunda kalıyor. O da çözümün mahkeme olduğunu söylüyor. O da mahkemeye gitmek zorunda kalıyor. Hemen işine son veriliyor. İnsanda biraz olsun vicdan bulunmaz mı? Soruyorum Başkan Muharrem Usta’ya, Asbaşkan Ahmet Çubukçu’ya, “Siz açlık sorunuyla karşılaşsanız, çocuklarınıza harçlık veremez hale gelseniz, buna sebep olanlara karşı ne yaparsınız?”

Evet ne yaparsınız?

Kusura bakmayın ama çalışanların tuzu sizin gibi kuru değil. Onlar çocuklarının aç kalmaması için çaba harcarken, bunların işine son vermek, işsiz ve aşsız bırakmak asla bir insana yakışacak tavır değildir.

Ve hiçbir vicdana da sığmaz! Ne diyebilirim ki!

Siz sığdırabiliyorsunuz ya!

Yazıklar olsun!