BRÜKSEL- Şimdilerde kimilerince pek hoş karşılanmıyor; ama benim kuşak -yani eskiler- "Türk olmak" övüncüyle yetiştik.

"Yerli malı, Türk'ün malı/Her Türk onun kullanmalı" öğretisi birincil öğretimizdi. Bu inanç belleklerimize öğretmenlerimizce yerleştirildi.

Sanırım, biz eskiler hala "yerli malı" kullanmakla mutlu oluyoruz.

Nasıl olmayalım? Elde, avuçta yok. Tüm olanaklar kısıtlı o zamanlar...

Döviz -yok ki- olsa bile "Harika vurup harman savurma" değil, bir kenarda bulunsun anlayışıyla tasarruf yapılıyor.

Sadece devlet değil, tüm yurttaşlar da; aynı inancı paylaşıyor, üç-beş kuruşa düğüm üzerine düğüm atıp, evin bir köşesinde doğabilecek bir hastalık ya da başka bir ihtiyaç için saklıyor.

Devleti yönetenler Birinci Büyük Savaşı ve Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı yaşamış, Cumhuriyet'i kurmuş mümtaz insanlar.

Yaşanan ekonomik sıkıntıları çok iyi biliyorlar. "İki elim, bir başım için" anlayışıyla "yeni düzen”i kimseye muhtaç olmadan, el kapısına gidip boyun bükmeden kurmanın peşindeler. Çırpınıyorlar...

Çok iyi anımsıyorum; -savaşa girmedik çok şükür- İkinci Büyük Savaş'ta  "tarafsızlık" politikasıyla yurdun işgalini, yurttaşın burnunun kanamasını önleyenlerin sağduyusuyla bu badirenin, bu kanlı vuruşmanın sonunda "galip devletler" safında büyük akıl hüneriyle yer aldık.

Derin bir soluk oldu bu bizim için.

İkinci soluğu; "Çok Partili Dönem"e geçerek aldık.

Hazırlıksızdık ama...

"Demokrasi bilinci/kültürü" siyasal anlayışımıza/yaşamımıza tümüyle yerleşmemişti. Temel tüketim ya da diğer maddelerin piyasada var ve yok oluşu çoğunluğun ilk "demokrasi algısı" olmuştu.

Yokluklar ortamında yeterince bilimi, kültürü ve sanatı yeşertmeden yaşanılmak istenen bir demokrasi hevesi, heyecanıydı bizimkisi...

Böyle olunca da; yeterli kök salma olanağı bulamayan demokrasi, bir de siyasetçinin iktidar olma, iktidardan kopmama hırsı hastalığı zuhur edince; ister-istemez badireler yaşadık üst üste...

Demek ki; demokrasi kültürünü toplumsal anlamda belleklerimize yerleştirme sorumluluğumuz var hepimizin bugün... Bu biiir!..

İkincisi, geçmişin siyasetçileri iktidar olmayı "Ateşten gömlek giymek" olarak algılar, gece-gündüz bu sorumlulukla yaşarlardı. Şimdi?..

Bu algı, anlayış ne oldu?

***

Geldiğimiz nokta ortada... Demokrasi algısı; "keyfilik"ler önünde "el pençe divan duruyor."

Demokrasi kültürü yerleşmemiş, kalkınmamış/gelişmemiş olup; ekonomisi tutarlı, insanları mutlu topluluk gösterebilirsiniz?