Tarihi günlerin yıldönümlerini yaşamaya devam ediyoruz. Bugün Görele'nin düşman işgalinden kurtuluşunun 100. yılı törenlerle kutlanıyor.  Tarihte dün; 12 Şubat 1919 günü Trabzon'da "Trabzon Muhafaza-ı Hukuk-ı Milliye Cemiyeti" kurulmuştu.

Neden mi?

1916 "muhaceret yılı"dır Trabzonlular için...  O yıl Doğu Karadeniz'de yaşanan Çarlık Rusya işgaline karşı esir kalmaktansa Tirebolu'nun doğusundan denize dökülen Harşıt deresinin batı yakasında savunma hattı kurulur. Erzurum cephesinde yaralanıp hava hava değişimi için memleketi Vakfıkebir'e gelen Yüzbaşı Hasan Fehmi (Bozalioğlu) ve milis arkadaşları savunma hattında yer alıp düşmanın ilerlemesine engel olurlar.

İki yıl böyle geçer.

14 Şubat 1918'de düşman, Trabzon'u boşalttığında işgalin hazin/feci sonucu yöre insanını bekler.

Evler yıkılmış, yakılmış... Bağda-bahçede hiç bir şey yok...

Açlık had safhada...

İnsanlar perişan...

O günleri yaşayanlar kimi ağaçların kabuklarını öğütüp yediklerini üzüntülerle anlattılar torunlarına.

Osmanlı en zor günlerini yaşamasına karşın, yine de Trabzonlulara ekmeklik buğday dağıtımı yapar o dönemde...

***

Muhaceret sonrası Trabzon'a tekrar kavuşulmuş ama yaşam koşullarının olumsuzlukları yanında  "bölgede Pontus'un tekrar hayata kavuşturulması emeli"ne kapılan Rum kökenli azınlığın önünü kesip, onlara dur demenin derdine düşer Trabzonlular.

Bu amaçla İSTİKBAL adlı gazete çıkarırlar.

Trabzonluların sesini tüm dünyaya daha gür duyurmak ve birlik/beraberlik içinde olduklarını göstermek için de TRABZON MUHAFAZA-I HUKUK-I MİLLİYE CEMİYETİ’Nİ kurarlar.

Amaç; kutsal toprak ve ulus birlik/beraberliğini korumak, ayrılmayı/parçalanmayı önlemektir, ilk ve tek hedef...

Tarih: 12 Şubat 1919'dur. Cemiyetin kuruluş günüdür.

Mustafa Kemal (Atatürk), İstanbul'da bu zor günlerden kurtuluş için kafasında planlar yapmaktadır.

Erzurum Kongresi henüz toplanmamıştır.

Şimdi hepsi Rahmete kavuşmuş olan Trabzon Muhafaza-ı Hukuk-i Milliye Cemiyeti'nin kurucu ve yöneticilerinin adlarını sizlere bir Fatiha okumanız dileğimle sunuyorum:

Nemli zade Sabri, Eyüp zade İzzet, Murathan zade Ziya, Abanoz zade Hüseyin, Eyüp zade Ömer Fevzi, Hacı Ali Hafız zade Mehmet Salih, Molla Bekir zade Mehmet Avni, Müftü zade Hacı Mehmet // Barutçu zade Faik Ahmet, Çulha zade Hacı Kadri, Nemli zade Şevki, Hafız Mehmet, Subaşı zade Münir, Zehir zade Zühtü, Hoca zade İbrahim Cudi, Kulaç zade İbrahim, Usta zade Nazmi.

Sevgili okurum,

Zamanın bizden neleri alıp götürdüğünün farkında mıyız?

Yukarıda adlarını yazdığım övüncümüz olan tarihi kişilerden/atalarımızdan hangisinin kimliğini biliyor/tanıyoruz?

Tarih yazan bu kişilerin çok değerli anılarını yaşatmak için ne gibi bir etkinlik düzenledik bugüne değin?

Hangi kurumumuz sahiplendi bu tarihi kimlikleri?

Oysa bu atalarımız; o zor dönemde üzerlerine düşen görevin kutsallığına inanarak ulusun ve ülkenin kutsal bütünlüğü için yaşamlarını tehlikeye atmayı onur bildiler.

Kutsal görevlerini yaptılar.

Ama bizler ne yaptık?

Yerel tarihin toplumsal anlamda unutulması, bilinmemesi o toplumun kendi özdeğerlerini yitirmesi anlamına gelir.

Maalesef,  bu konuda sığ tarih öğretisinin yarattığı bilgisizliği yaşıyoruz.

Umuyor ve diliyorum; daha fazla zaman yitirmeden yerel tarih bilgilerinin derlenip toparlanması için bir merkez kurulur; çalışma başlatılır ve yitip gidecek değerler böylece sahiplenilir.