​Hiç olmadığı kadar ülkemiz ve geleceğimiz ile ilgili endişelerimiz her geçen gün artmaktadır. Sosyal medyanın da tetikçiliğini yaptığı umutsuzluk ve dirençsizlik durumu “dış düşman” olarak adlandırdığımız çevreleri, tarihi iddiaları açısından oldukça heyecanlandırmış görülüyor. Ülkemizi eyaletlere bölüyorlar, yönetici atıyorlar, var oluşumuza hiçbir katkı ve etkisi olmayan kişi, çevre ve kültürleri bizim varlığımızla ve kültürümüzle eşitliyorlar! Sözüm ona bunu yaparken; insanlık, barış, kardeşlik naraları atarak gerçekleri görmemizi engellemeye çalışıyorlar.

​Çeşitli etki mekanizmaları ile iç huzur ve yaşam standartlarımızı bozuyorlar. Büyük şehirlerde insanımızın yaşaması ve tutunmasını imkânsız hale getirmek için, çeşitli programlarla ülkemizi deney tarlası olarak kullanıyorlar. Dini gurupları kolayca yönlendirerek insanımızın mukavemet gücünü sıfırlıyorlar ve rahatlıkla “sosyal mevziler” elde ediyorlar. Elde ettikleri bu mevzilere her gün yenilerini ekleyerek hedef şehirlerimizin köylere doğru göç ettirilmesini sağlıyorlar. Özellikle İstanbul gibi dünyanın incisi olan kadim bir şehirde; taşıma yabancı nüfus ile önce kiraları tavan yaptırdılar, ardından da, yüksek fiyatlarla meskenler alıp, mahalleler oluşturarak, geleceğimiz için çok tehlikeli olacak olan “gettolar” oluşturuyorlar!

​Bir taraftan ihtiyaçlarına mahkûm edilmiş geniş kitleleri amaçları doğrultusunda karın tokluğuna şükrettiriyorlar, diğer taraftan haklılıkları tahrik edilen kitliler oluşturarak sosyal barışımızı ve kardeşliğimizi zehirliyorlar. Bütün bu ince planlanmış hesaplarını tutturmak için siyaset alanını kullanıp olabildiğince, siyasi partilerin seçim yarışmalarını birbirlerine karşı tahrik ediyorlar. Aslında ayni şehrin, ayni mahallenin ve ayni köyün insanlarını birbirine düşman hale getirerek kendi planlarını tıkır tıkır uyguluyorlar.

​Bu da yetmiyor; ülkemizin yer altı ve yer üstü kaynaklarını çok ucuz yatırımlarla ele geçirip, içindeki değerli madenlerini alıp ülkelerine taşıdıktan sonra, bize de geriye zehirlenmiş milyonlarca kilometrekarelik alanları bırakıp, Kazançlarının da %98’ini alıp gidiyorlar. Asırlarca bu toprakların ürününden beslenen insanlarımızın gözleri önünde işlenen bu talan ve yağma terbiyesizliğini yapan firmalar güya medeni ülkelerin insanlarının kurduğu firmalarmış! Kendi ülkelerinde asla yapamadıkları bu yanlış uygulamaları bizim ülkemizde çok rahat yapabiliyorlar!

Medeniyet standartlarından bahseden ülkelerin, önce kendileri bu standartlara uymaları gerekmiyor mu diye sorsak, sesimizi kimseye duyuramıyoruz! Bir şekilde kontrol altına aldıkları yazılı ve görsel medya ile uygulamalarındaki başarıları kolaylıkla ölçebiliyorlar. İnsanımız şaşkın ve de kızgın. Ama bilmeliyiz ki; kızgınlıkla hareket edersek sadece problemlerimizi arttırırız, sorunlarımızı çözemeyiz!

Taraf, karşı taraf demeden, büyük bir milletin evlatları olma sorumluluğu ile hareket edip, ülkemizde bir şekilde etkili olmaya çalışıp, ayağına yer etmeye uğraşan bu art niyetli güçlerle hep beraber mücadele edip, ülkemizi ve geleceğimizi yeniden planlamalıyız.

Bunu yapacak inancımız, gücümüz ve de imkanlarımız vardır.

Yeter ki; ülkemizde oynanan oyunların farkında olalım ve “bir şey olmaz” demeyelim!