Bugünlerde ülkemiz bütün dünyada etkili olan bir virüs salgını nedeniyle zor günler geçirmekte. Corona virüsün neden olduğu bu salgın bir pandemiye dönüşmüş durumda. Pandemi halinde risk grubundaki insanlar başta olmak üzere dünyada hiç kimse güvende değildir. Bu salgının korkutucu yanı neden olan mikroorganizmanın bilinen bütün tedavi araçlarına dirençli olması. En basit tabirle vücuda girdiği andan itibaren virüsün insafına kalmışız demektir. Virüs bütün insanlar için risk oluşturmakla beraber özellikle belli bir yaşın üzerinde, immun sistem ve kronik hastalık sorunları olan, sigara gibi sakıncalı alışkanlıklara sahip insanlarda dramatik sonuçlar doğuruyor. Virüs kapalı ortamlarda hava yolu ile ve her ortamda kontakt temas ile bulaşmakta.  Bulaştıktan sonra insan vücudunu tam bir konak olarak kullanmakta, önce çoğalıp sonra konak olarak kullandığı insan vücudunun tahrip olmasına neden olmakta. En fazla zarar verdiği organ akciğerler. İnsanlar nefes alamaz bir hale gelip boğularak ölüyor maalesef.

Peki ne yapılmalı?

Öncelikle virüsün muhatabı ve hedefi olan insanlar üzerlerine düşeni yapmalı. Bütün insanlar kendilerine bir çeşit gönüllü izolasyon uygulamalı. Çok acil ihtiyaç olmadıktan sonra sokağa çıkılmamalı. Özellikle risk grubunda olanlar kendilerine kendi istekleriyle bir çeşit karantina uygulamalı. Virüs insana bulaşmadığı sürece dış ortamda kısıtlı bir süre yaşayabilmekte. Virüsü besleyip çoğaltan ve yeni mutasyonlara imkan sağlayan yapı insan vücudu. İnsan vücudundan uzak tutulan virüsten toplumun temizlenmesi çok kısa bir zaman alacaktır. Bu nedenle insanlar dış ortama çıkmamalı ve bu bulaş zincirinin bir halkası olmaktan kaçınmalıdır. Unutmamak gerekir ki virüsün bulaşması halinde sadece o kişi değil birinci derece yakınları başta olmak üzere dolaylı veya direkt temas edilen bütün insanların enfekte olmasına sebep olunacaktır.

Çözüm bileşenleri içerisinde elbette devlet de olmalıdır ve olacaktır. İnsanlarımıza dışarı çıkmayın derken dışarı çıkılmasına gerek kalmayacak düzenlemeler yapılmalı. İnsanlarımızın % 40’ı asgari ücretle geçiniyor. Bu insanlar çalışmak zorundalar, bir ay maaşlarını alamazlarsa tam anlamıyla aç kalırlar. Mecburen dışarı çıkıp işlerinde çalışmak ihtiyacı hissediyorlar. Devletimizin yapması gereken öncelikli uygulama bu kesimdeki insanların dışarı çıkıp çalışmak zorunda kalmayacak şekilde asgari ihtiyaçlarını karşılayacak maddi destekte bulunmak olmalıdır. Yaşadığımız salgın göstermiştir ki önemli olan açılan hastane sayısı, poliklinik sayısı, niteliksiz düz hasta yatağı sayısı, tefrişat ve mefruşat değildir. Önemle üzerinde durulması gereken olgu hekimlerin her zaman hassasiyetle dile getirdiği gibi nitelikli yatak sayısının artmasıdır. Özellikle üçüncü basamak yoğun bakım şartlarını taşıyan yatak kapasitesi ve yetişmiş profesyonel personel sayısı acil olarak arttırılmalıdır.

Bu salgın ortamında aileleri ile birlikte en büyük risk altında bulunan meslek grubunun sağlıkçılar olduğu muhakkak. Sağlıkçıları alkışlayarak desteklemek yetmez. İlk olarak bütün sağlıkçılara durumun ciddiyeti ile bağdaşır koruyucu ekipmanlar verilmelidir. Koruyucu kriterlere uygun ekipmandan yoksun sağlıkçıların görevlerini layıkıyla yapamayacakları yadsınamaz bir gerçektir. Ayrıca zor şartlarda görev yapan sağlıkçıların iş yükünü arttıracak ve psikolojik dirençlerini düşürecek lüzumsuz görevlendirmeler ve ekonomik kayıp yaşamalarına neden olan olumsuz düzenlemeler kaldırılmalı, sağlık çalışanlarının işlerini huzurlu bir şekilde yapmaları sağlanmalıdır.