Kimileri "mazi içimde bir yara" der; geçmişe ilişkin anılarını dile getirip dert yanar.   Zaman akıp gitmiş, olan olmuş, kavga bitmiş... Önemli olan; yaşanan o olaydan kendi payımıza ders çıkarıp çıkarılmadığı değil mi? O unutulur.

Kütüphanemde çalışırken kimi zaman geçmiş/yaşanmış olaylara ilişkin gazeteleri/dergileri incelerim zaman-zaman.

Bu bir tür alışkanlık oldu bende nicedir.

Böylelikle geçmişin flulaşan kimi anılarını adete nadas eder, yeniler, belleğime yeniden yerleştiririm.

Amaaan... Ne olacak demeyiniz. Çok, ama çok yararını görüyorum bu tutumumun. Bir kere, anı tazelemesi oluyor, çağımızın hastalığı  alzheimer hastalığına yakalanmayı kendi yöntemimle önlemiş oluyorum böylece.

Arkadaşınıza sohbet sırasında okul yıllarına ilişkin anılarını soruyorsunuz. "Ooo... Ne bileceğim unuttum, gitti" diyor. Siz o yılları bir-bir anlatıyorsunuz. Ağzı açık kalıyor; "Yahu, sen bunları nasıl unutmadın? " diye soruyor.

Niçin unutayım ya da nasıl unutayım ki? O ve diğer yıllara ilişkin olarak günlük tutmuşum okul sıralarında... Diğer yaşam bölümlerimde..

Boş zamanlarımda ya da gerektiğinde okuyor, yeniden beyin nadası, anı tazelemesi yapıyorum.

Alzheimer hastaları gibi çaresizlik yaşamıyorum. Maziyi/geçmişi anımsayamamaktan ötürü de üzüntü duymuyorum.

Onun için gençlere hep günlük tutmalarını öneriyorum.

***

1959... DP'nin düşüşe geçtiği yıllar... Ekonominin çarkı ABD yardımı kesilince eskisi gibi hızlı dönmüyor. Kimi yaşamsal sıkıntıları yaşanıyor. İktidara karşı hoşnutsuzluk artıyor.

Doğaldır ki; bu durum gazete sayfalarına da yansıyor.

DP iktidarı bundan hoşnut değil.

Anamuhalefet Partisi CHP, bu durumu yurttaşa anlatmak için büyük kentlere geziler düzenliyor. Bu geziler,  DP cephesinde hoş karşılanmıyor.

Merkezden her hangi bir talimat olmasa da; kimi fanatik/işgüzar  DP taraftarı/üyesi kişiler, yerel yönetimlerin de ihmalinden yararlanıp yurt gezisine çıkan CHP Genel Başkanı İsmet İnönü'nün gezisini engellemek istiyor.

Kayseri'de, İstanbul Topkapı'da, Uşak'ta, İzmir'de olaylar...

Kavgalar, yaralamalar oluyor.

Asker/polis olaylara müdahale ediyor.

Hükümet olayların duyulmaması için  "yayın yasağı" koyuyor.

Gazetelerin birinci sayfaları mektup yazılacak şekilde yazısız/habersiz beyaz/boş çıkıyor. Bu bir değil, beş değil. Her toplumsal olay sonrasında yayın yasağı geliyor. Gazeteler yazamıyor ama fısıltı gazetesi daha tahrip ediciliğini gösteriyor.

27 Mayıs darbesine daha 1 yıl var.

Derseniz ki, gazetelerin birinci sayfalarında kimi bölümlerin boş/beyaz çıkışı niçin diye, açıklayayım. Olaylar gündüz oluyor, muhabirler haberi gazetelerine bildiriyor, sayfalarda yerini alıyor. Tam da baskıya giderken Sıkıyönetimden "yayın yasağı" gelince o olaya ilişkin haberin bulunduğu bölümler yeniden haberle doldurulması gerekiyor. 

Hayır, yeni haberle doldurulmuyor, öyle beyaz bırakılıyor ve gazete basılıyor.

Bir tür protesto... Dahası muhalefet...

Ama bu yasakla ilgili olarak konulan "yayın yasası" metni gazetenin yine birinci sayfasında yer almış oluyor. Yasak metnini okuyan okuyucular; böylece olayın ne olduğunu bir cümle de olsa öğreniyor, bu durumda daha çok meraka kapılıyordu olay hakkında... Al sana dedikodu piyasası...

***

Tarih dündür, ama yarın için olduğunu çoğunlukla unutuyoruz. Tarihten ders çıkarıp değerlendirmelerde bulunmayı da nedense sevmiyoruz.

Belki de gerçekle yüz-yüze kalma durumunu istemeyişimizden...

Çünkü, işimize gelmiyor.

Bugünün koşulları üzerinden, tarihi olayları değerlendirmek ise; olayların gerçek yönünü/yüzünü saptırmak bir tür sahtekarlık değil de ne?