Anadolu’dan bir Arif geçti. Kaç bin yıllık hasretimizin bütün dizelerini gönlümüze döktü de geçti. Şiirler prangaları kırabilir mi? Sorusunun cevabını uğruna ölümlere gidip gelirken anlattı bu ülkenin öz çocuklarına birkaç şiiriyle. Havva Ana’ya merhametin beşiğinden seslendi.  Birisi size kimdir bu Ahmed Arif diye sorarsa şöyle cevap verin. Bu ülkede ister memleket olsun ister gönül olsun kim hasrete düşerse ilk akla gelendir Ahmed Arif. Sokakta, caddede, evde, arabada kısacası toprağın kokusunun yayıldığı her yerde, adını bilmeden dizelerini okuduğumuz ve söylediğimiz şairdir.

İmam El Gazali insanoğlu için şöyle der ‘Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen cevizin hepsini kabuk zanneder’

Ahmed Arif’i anlamak için kabuğundaki şiiri kırıp özüne inmek gerek. Bu ülkenin en karanlık zamanlarında aydınlığa yürümek isteyen bir kuşağa kirvelik, hısımlık yaptı. Bir beden düşünün suçu şiir yazmak olan yani gönül işçiliği yapmak yani şiirin namus bekçiliği yapmak olan bir beden defalarca işkence görmüş, o beden ki öldü diye çöp kutularına atılmış. Bir can ki zindanlardan aydınlığa çağ çağ büyümüş.

İçerde şiirinden bakın birde bu namussuz dünyaya…

Haberin var mı taş duvar?/ Demir kapı, kör pencere/ Yastığım, ranzam, zincirim/ Uğrunda ölümlere gidip geldiğim/ Zulamdaki mahzun resim/Görüşmecim yeşil soğan göndermiş/ Karanfil kokuyor cigaram/ Dağlarına bahar gelmiş memleketimin.
Onun şiirlerine dokunacak olursak, onu bu şiir yolunda farklı kılan kağıtlara yazılmış şiirler değildi. Kendisinin de dediği gibi ‘Kâğıda yazmaya gerek yok, hepsi kafamın içinde’ öyledir de o şiirlerin hepsi aklımızda, yüreğimizdedir.

‘ Dayan kitap ile dayan iş ile/ Tırnak ile diş ile/ Umut ile sevda ile düş ile/ Dayan rüsva etme beni/ Gör nasıl yeniden yaratılırım/ Namuslu genç ellerinle’ diye seslenirken Anadolu’nun o namuslu insanlarının cesaretini çağırıyordu ranzasına.
İçerde tutunduğu en büyük düş olan Leyla Erbil ile olan sevda mektuplarını ağır yaralı ama bir o kadar da bu yaraya tutunarak yazdı aylarca. O sevda ki durmak üzere olan bir kalbe can olup şöyle sesleniyordu.

‘Gözlerinde gitmek sürgüne,/ Yatmak…/ Gözlerinde yatmak zindanı/ Gözlerin hani? …

Bu sözlerinin üstüne Leylim (Leyla Erbil) çıkaracağı kitabında Ahmed’e şöyle cevap verecekti;

‘gözlerin oğlumun…gözleri…gözlerinde bulurum can tılsımımı… gözlerin hani…’

Bu mektuplaşmalar daha sonra leyla Erbil’in elinden Leylim Leylim kitabında toplanacaktı.

Peki bir zindan, bir sevda, bir hasret, bir Anadolu ve bolca Ahmed ARİF olan nedir ?

Onlarca kitaplı yazar içinde bir şiir kitabıyla bizi alıp getiren, sevdaya sürükleyen, hasretin satırlarında dinlendiren ve Anadolu’nun bereketine kavuşturan nedir?

Çünkü Ahmed Arif şiir yazan değil şiir anlatan, şiiri akılda tutan şairdir.

‘Ve hep olmayacak hayaller kurarım… Gülünç, Acemi, Çoçuksu…