Etimoloji, kelimelerin bildiğimiz anlamlarından ziyade o kelimelerin geçmişlerine ışık tutan bir bilim dalıdır. Bu bilim, kelimelerin ortaya çıkış hikâyelerini ve çok uzun bir tarihî süreçten geçtiklerini gözler önüne seriyor. Birkaç kelimeyle bu konuyu açalım.

Panik, kelimesini taşıdığı anlam doğrultusunda günlük hayatımızda da sıklıkla kullanırız. Fakat etimolojiyle kelimenin derinliklerine inecek olursak bu kelimenin Antik Yunan mitolojisine ait tanrılardan biri olan Pan’dan türediğini görürüz.

Büyüklü küçüklü saz kamışlarından imal edilen Pan flütü ile Bazı zamanlar avazının çıktığı kadar bağırıp etrafında bulunan bütün hayvanları korkutarak sağa sola kaçışmalarına sebep olurmuş. Panik kelimesi yani korkuya kapılma anlamını bir Yunan tanrısından almıştır.

Arapça kökenli “siyaset” kelimesinin at bakıcısı anlamına gelen “seyis” ile kökteş olduğunu söylesem ne dersiniz? Tarihin tozlu sayfalarını şöyle bir karıştırdığımızda atların, milletler için ne kadar büyük bir önem taşıdığını anlayabiliriz. Atların bakımları da her şeyin üstündeydi. Bir ata hükmedebilme kabiliyetiyle bir devleti yönetebilme becerisi aynı doğrultuda “siyaset” kelimesini meydana getirdi. Zira siyaset insanı tımar etmektir.

            Konuşma eylemi hepimizin günlük hayatında sayısızca gerçekleştirdiğimiz bir eylem. Bir eylemi anlamlı kılan kelimlerdir. Peki, anlamanı bilmediğimiz bir kelimeyi sırf duyduğumuz ‘kullanım anlamıyla’ kullanarak neyi yok ediyoruz? Kelimelerin manası ve keşfetme eylemini yok ediyoruz. Geriye sadece ezberlenmiş harfler kalıyor. Ezbere bir yaşam. İfadesini kaybetmiş bir toplum nasıl anlaşır? En basit karşılığı tartışmaların sonu gelmeyen ama bir o kadar da çözüme uzak kısır bir döngüde başımız dönercesine savrularak.

             Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun ilk zamanlarından itibaren Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun özenli çalışmaları ile Türkçe için ciddi bir kaynak arayışına girmişlerdir. Bu yüzden 1930’lu yılların başında, bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından başlatılan ve çalışma arkadaşlarının yanı sıra Rus, Fransız ve Alman bilim insanlarının da eserlerinden ve dil-bilim üzerine düşüncelerinden faydalanılarak Güneş-Dil Teorisi ortaya atıldı.

Ne yazık ki dilimizi geliştirme ve kelimelerimizi genişletme çabamız süreklilik sağlayamadı. Zira kendi dilinde okuduğunu anlama sıralamasında 2018 tarihinde yayınlanan PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) verilerine göre dünyada 41. Sıradayız. Ne garip değil mi dünyanın en çok konuşulan 2 ya da 3 diline sahip olmamız bizi belki biraz utandırır. Bu arada Osmanlıca konuşmak isteyenlere selam olsun. Çünkü bizler hala dünyanın en kaliteli ve geniş kapsamlı dili olan Türkçeyi konuşmaya devam edeceğiz.

Son bir veri olarak yaşadığımız günlerin isimleri üzerinden perdeyi kapatmak istiyorum.

Pazar (ba: yemek, zar: yer. Yemek yeri), Pazartesi (Pazar’ın ertesi. Ertesi ise tamamen Türkçe kökenli), Salı (İbranicede üçüncü anlamına geliyor. Ayrıca Arapçada da “selase” üç, üçüncü anlamında kullanılıyor), Çarşamba (Çar kelimesi dört anlamına geliyor. “Şenbe” Farsçada gün demek ki bu birçok şeyi açıklıyor. Çar-şenbe= Çarşamba, dördüncü gün), Perşembe (Yine Farsça kökenli, penç+şenbe= Perşembe; beşinci gün demek), Cuma (Toplanmak, birleşmek, bir araya gelmek anlamlarına gelen bu kelime, ibadet amaçlı toplanmayı anlatıyor. Bir küçük ipucu da buraya gelsin; c ve m seslerinden oluşan Arapça kelime kökü, genellikle bu anlamlarda kullanılıyor. Örneğin, Cem, Cemiyet, Cemaat, Cima (cinsel birleşme). Cumartesi (Tıpkı Pazartesi gibi, kolaya kaçılmış bir gün daha. Cuma ve ertesi.)

Bu bilgiden sonra size bir soru sormak istiyorum. Haftanın ikinci günü olmasına rahmen Salı gününün anlamı neden üçüncü gün?