Kuzeyin rüzgarlarından beyaz perdeye giden bir yolculuk… Kaan Taşkın… 2016’da mezun olduğum İstanbul Üniversitesi’nde ‘Bir Ömrün Demi’ adlı filmimin gösterimini yaparken tanıdım Kaan Atilla Taşkın’ı. Memleketinin bütün özelliklerini taşıyan, yürekli ve yetenekli bir Trabzon uşağı. Çalışkan, özverili, yaylalara sevdalı, Trabzonspor’a tutkulu bir isim. Ve örnek, başarılı bir sanat adamı, kendi deyimiyle, ‘bu toprakların insanına, sorunlarına yönelik katmanlı ve derinlikli filmler ortaya koyma derdinde’ olan biri. Memleketimizin güzelliklerini, beraberinde zorluklarını ve çatışmalarını o özel bakış açısı ile anlattığı filmlerinin ödüllere layık görülmesi bizim de yüreğimizi ısıttı, gurur duyduk doyasıya. Son olarak, “Genç Bir Boksörün Hikayesi” adlı uzun metrajlı filmi Houston Uluslararası Spor Filmleri Festivalinde En İyi Film Ödülü’nü alınca Trabzonlu bu genç yönetmen ile sinemaya dair konuşalım dedik. Zira milyon dolarlık filmlerle yarıştığı bu festivalde küçük kardeşinin gerçek hikayesini çekti, kısıtlı bütçesine rağmen kusursuz bir film ortaya koydu, her türlü övgüyü hak etti.

KENDİ TOPRAĞIMDAN EVRENSELE ULAŞAN DUYGULAR

Sinemaya dair ilk anınızı bizimle paylaşır mısınız?

İlk heyecanım Uzakdoğulu aktör Bruce Lee filmleri ile başladı. Çocukluğumun geçtiği ilçem Trabzon Araklı’da video kasetçi İdris abimiz vardı. Haftanın belli günlerinde onun mekânına gider, ekmek arası köftemizi söyler, TV ye bağladığı video kasetten Bruce Lee filmleri izlerdik. Lee’nin filmleri ile sinema ufkum açılmış oldu. Ve ben bu tutkunun peşinden gidip, yönetmen olma hayali ile İstanbul Üniversitesi Radyo TV Sinema bölümünü kazandığım zaman, çevremde hiç kimsenin bu bölüme dair bilgisi dahi yoktu.   Ve hiç unutmuyorum; 2007 yılında üniversiteyi kazandığımın haberini aldığım zaman, köyde kardeşlerimle çay topluyorduk. Şöyle geçmişe doğru zamanda yolculuk yapıyorum da; müthiş bir hayal, çok güzel bir heyecandı.

Sinema da etkilendiğini ve dokunduğunuz temalar nedir?

Kısa filmlerimden (Bilyali, Guguk Kuşu) başlayarak daha sonra ilk uzun metraj filmimde

(Bulutların Ardında) ve belgeselimde (Karadeniz’in Yalnız Nineleri) kendi toprağımdan, kendi çevremden yola çıkarak evrensele ulaşan duygular üzerinden filmler yapmaya çalıştım. Diğer kısa filmlerimde de (Öğretmenim Nerede? Karib, Tükeniş) gene bu toprakların insanına, sorunlarına yönelik katmanlı ve derinlikli filmler ortaya koyma derdindeydim. Hikâye anlatmak, insanlara ulaşmak ve film yapmak benim en büyük tutkum oldu. İkinci uzun metrajlı filmimde de (Emre: Genç Bir Boksörün Hikâyesi) bu sefer yakın çevremdeki bir çatışmaya ve sporcu olmanın zorluklarına odaklandım. Kendi çevremden, kendi yaşadıklarımdan beslenmek benim film yapma tutkumu besleyen en önemli unsur.

Filmleriniz yaşanmışlıklarınızdan ne kadar besleniyor?

Çocukluğum babaannem ve dedemle Karadeniz’in köylerinde ve yaylalarında doğayla iç içe geçti. Asla yerinde durmayan, çok güzel bir çocukluk geçirdim. Zamanımızın çoğunu dışarıda, oyun oynayarak ve doğada yeni yerler keşfederek geçirirdik. Sinemada doğallığı ve sadeliği tercih ediyor olmamın en büyük etkeni bu olsa gerek. Örneğin Bilyali’de oynayan kardeşim Emre’nin Karadeniz’in dik yokuşlarında sürmüş olduğu tahtadan araba (bilyali), çocukluğumuzun en eğlenceli oyuncağıydı. Yine Guguk Kuşu kısa filmimde oynayan kız kardeşim Aleyna’nın guguk kuşunu arama ve onu görme isteği yine hatıralarımdan çıkıp gelen bir tutkuydu. Çünkü çocukluğumuzun en gizemli kuşuydu, onu bulmak adına dere tepe demeden dolaşırdık. Ve Trabzon’un yaylalarında geçen bir çocukluk aşkı hikayesini anlattığım Bulutların Ardında adlı uzun metraj filmim de yine çocukluğumdan beslendiğim naif bir hikayeydi.

Sinema sizin için bir tutku mudur?

Tutku. Evet, kesinlikle. Tabi kastım salt benmerkezci tutkudan ziyade bazı değerlerle örülü, bizden olanı anlatmanın derdi içerisinde yoğrulmuş bir tutkudan bahsediyorum. Ve bu tutkuyu besleyen o değerlere, hayallere sarılarak bu yolculuğa devam edebiliyoruz. Yoksa bağımsız bir sinemacı olarak bunca finansal zorluklar karşısında pes edebilirdim. Zira bir hikâyeyi oluşturmanın dışında izlenebilir bir hale büründürmek için birçok aşamadan geçmesi gerekmekte ve bunlar da maalesef ki finansal zemin üzerinde vücut bulmaktadır. Fakat ben bu algıyı kendi zihnimde yıktım ve var olanla da üretim yapılabileceğini en azından kendime ispatladığımı düşünüyorum. Bu düşünce beni diri tuttuğu için vazgeçmeyi asla düşünmedim.  Sinema, benim hayata tutunduğu var olma sebebim. Sinema ile yakinen ilgilenen herkesin, hikâyesini hayata geçirme çabasında karşılaştığı tümseklerin en büyüğü sanırım finansal kaynak bulma durumudur. Bunu her yönetmen mutlak surette yaşamıştır diyebilirim. Üniversiteden mezun olduğumda hikâyelerimi bu tartıda tartarak şekillendirmek zorunda kaldım. Belki senaryoyu oluştururken finansal çerçevede belli sınırlarım oldu ama bu sınırların dışına çıkmadan da derdimi anlatabileceğimi fark ettim.  

Hikâyelerimde çocukluğumdan besleniyorum demiştim. Benim gerçek hayattaki karakterlerim neden sinemamda da olmasın dedim. Filmlerimde aileme roller verdim. Ve onlar kamera karşısında rol yapmadılar, var olanı yaşadılar, kendileri gibi oldular. Sinemada kazanç; hem yönetmenin hem seyircinin  duygusal doygunluğa erişebilmesidir.  Tırnak içinde finansal yoksunlukla başvurduğum yöntemlerde ‘doğal olarak’ bunu yakalamış oldum. 5 kısa film, 1 belgesel film ve 2 uzun metraj filmimde, ailem en büyük destekçim olmakla kalmayıp, set ekibim ve oyuncum oldular. Birçok aile çocuklarının hayallerine destek olmak yerine belli prestijdeki mesleği seçme hususunda baskı yapabiliyorlar. Sanırım bu konuda şanslıyım. Hayallerim ailem tarafından el üstünde tutuldu. Her çocuğun hayaline sahip çıkılmalı ki hayatı kendi gözleriyle keşfedebilsin. Bu konuya geniş bakacak olursak ülke olarak da bunun yoksunluğunu çekiyor değiliz. Ülkemizde sinema hususunda birçok platform belli sayıda kişiye finansal anlamda destek olmaya çalışmaktadır. Bu mecralara bütçe olarak tek başıma yetemeyeceğim senaryolarımla da başvurularım oldu. Yaptığım başvurularda sıra bana gelmedi diye duracak değildim. Ve bir hikayenin peşinden gittiğim her an içimde şu ses yankılandı. “Durma, kalk. Boyaların yoksa bile, belki çok güzel karakalem resimler yapabilirisin.”

ÖNCELİKLE KENDİ YAŞADIĞIM HİKAYELERİ HEP ANLATTIM

En iyi bildiğim dünyayı anlatmalıyım diye düşünüyorum. Çoğu filmimde çocukluğumdan esinlendim. Çünkü benim hatıralarımda var olan ve güzel hatırladığım ne varsa yine aynı yörelerde büyümüş herkesin damağında aynı tat var ve filmi izlediklerinde o tadı hatırlamış oluyorlar. Onların izlediklerinde hatıraları canlanırken o yöreyi tanımayanlar için de farklı bir coğrafyanın kodlarını sunuyor oluyorum. Ülkemizin her köşesi ayrı güzel ve hepsinin birbirinden farklı doğası, kültürü ve kendi aralarında oluşturdukları üslupları var. Ve sinema bu hususta duyguyu en iyi şekilde yansıtabiliyor olması hasebiyle bir kucaklaşma aracına dönüşüyor.

Trabzonspor senin için ne ifade ediyor, filmlerine yansıması oldu mu bordo-mavi renklerin?

Trabzonspor bizim için bir varoluş hikayesi. Avni Aker Stadına her gidişimde orada sanki ruhumu bulurdum ve hiç ayrılmak istemezdim, çevresinde defalarca dolaşırdım. Bu nedenle çektiğim her filmde bir tarafına mümkün olduğunca iliştiririm bu sevgiyi.  Filmdeki bilyaliyi bordo-mavi yapmıştım.

Mesela; çok düşük bütçeyle yaptığım ‘Bir Boksörün Hikayesi’ filmiyle İtalya ve Amerika’daki festivallerde ödül aldığımda, milyon dolarlık bütçeli filmleri yenmenin hazzını; tıpkı Trabzonspor’un bir zamanlar kendi çocuklarıyla dar imkanlarla şampiyonluklar kazanmasına, o büyük isyana ve başarıya benzettim. Trabzonspor’u çok seviyorum ve sinemacı olmasaydım muhtemelen kaleci olurdum. Uğurcan Çakır’ı çok beğeniyorum. Bu arada, ondan 8 numaralı bir eldiven almak, bu beni gerçekten çok mutlu eder, büyük bir anı olur.

Trabzonlu bir yönetmen olarak sinema sektöründeki amacın ve idealin nedir?

Bu topraklarda büyüdüm, yağmurunda çok ıslandım, yokluklarını yaşadım. 8 kardeşin en büyüğüydüm, onlarla, arkadaşlarımla yaylalarında koşturduğum bu coğrafyayı gerçekten çok güzel yaşadım. Bu yüzden Karadeniz’in geleneksel kültüründen beslenerek didaktik olmadan hep güzel ve naif hikayeleri çekmeye çalıştım. Yayla çocuklarının hikayesini dünyaya anlatmak amacım. Umudun asla bitmediğini göstermek, yeni ufuklar açmak insanlara, içimizi ısıtan güzel hikayelerini çekmek ve vatanıma ölümsüz eserler bırakmak tek idealim.

KAAN ATİLLA TAŞKIN SENARİST & YÖNETMEN

1988 Trabzon Araklı doğumlu. 2011 yılında İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV-Sinema bölümünden mezun oldu. Plato Film Okulunda Ayla Algan’dan oyunculuk eğitimi aldı. 2013’te İstanbul Sinema Merkezinde sekiz ay sinema eğitimi aldı. Daha sonra bazı sinema filmlerinde reji asistanlığı yaptı. İlk kısa filmi olan Bilyali’yi 2013'te Trabzon’da ailesiyle birlikte çekti. Daha sonra Öğretmenim Nerede? ve Guguk Kuşu kısa filmlerini çekti.

Kısa filmleri yurt içinde ve yurt dışında çeşitli festivallerde gösterildi ve ödül aldı. Yine ailesi ile birlikte 2014 yılında Trabzon'da çektiği 'Bulutların Ardında' adlı ilk uzun metraj filmini 2017 yılında bitirdi. Dünya prömiyerini Tahran'da yaptı. Yurt içinde ve yurt dışında festivallerden ödüller aldı.

2017 yılında 'Karib' adlı kısa filmini bitirdi ve yurt dışında birçok ödül aldı. 2018’de ise Kültür Bakanlığı destekli (Genç Destek) ‘Karadeniz’in Yalnız Nineleri' adlı uzun metraj belgesel filmi yurt içinde ve yurt dışında ödüller aldı.

2018’de Dandelion Film’i kurdu. 2020 yılında ‘Bulutların Ardında’ filmi TRT2 de yayınlanan Taşkın ardından yine aynı yıl “Tükeniş” adlı kısa filmini ve “Emre / Genç Bir Boksörün Hikâyesi” adlı ikinci uzun metraj filmini bitirdi.

Son çektiği filmler ile yurt dışında festivallerde dünya prömiyerini yapan Taşkın ‘Emre / Genç Bir Boksörün Hikâyesi’ adlı filmi ile Milano, Palermo (İtalya) ve Houston’da (ABD) önemli spor filmi festivallerinden ödüller aldı.

Kaan Atilla Taşkın, senarist ve yönetmen olarak sinema yolculuğunda çalışmalarına devam etmektedir.

NOT: Yönetmenin filmlerini “Kaan Atilla Taşkın Filmleri” adlı youtube kanalından izleyebilirsiniz.

Uzun Metraj Filmleri

1- EMRE - Genç Bir Boksörün Hikâyesi -2020

2- Karadeniz'in Yalnız Nineleri -(Belgesel Film)-2018

3- Bulutların Ardında-(İlk Uzun Metraj Film)-2017

Kısa Filmleri

4- Tükeniş-2020

5- Karib-2018

6- Guguk Kuşu-2014

7- Öğretmenim Nerede?-2013

8- Bilyali-2013

EMRE / Genç Bir Boksörün Hikâyesi

1- 38th Milano International Ficts Fest-(Mansiyon Ödülü) / 2020-İtalya

2- Houston International Sports Film Festival, America, (En İyi Uzun Metraj Film) 2021

3- 41th Paladino d'Oro Sport Film Festival-Özel Ödül-Palermo / İtalya-2021

Bulutların Ardında

1- Seul Guro Uluslararası Çocuk Filmleri Festivali - Kültürlerarası En İyi Film Ödülü – Güney Kore/Seul - 2019

2- 5. Antakya Uluslararası Film Festivali-Umut Veren Yönetmen-2017

3- 5.Antakya Uluslararası Film Festivali-En İyi Özgün Müzik (İmera)-2017

4- 1.Trabzon Uluslararası Film Festivali-Umut Veren En iyi Oyuncu-2017

5- 1. Trabzon Uluslararası Film Festivali-En İyi Özgün Müzik (İmera)-2017

1- 6th ASFF, As Film Festival-Özel Mansiyon Ödülü-2017-İtalya, Roma

2- 2th African International Film Festival-En İyi Kısa Film-2017-Nijerya, Lagos

3- 2th Roma Cinema Doc Film Festival-En iyi Kısa-Kısa Film-Temmuz-2017- İtalya,

4- 2th Blue Danube Film Festival-Özel Jüri Ödülü-2017-Avusturya, Viyana

Karadeniz'in Yalnız Nineleri

1- 13.Boston Türk Belgesel ve Kısa Film Yarışması Belgesel Kategorisi Özel Mansiyon Ödülü-2018-ABD

2- Türk Dünyası Belgesel Film Festivali Profesyonel Kategori En İyi Üçüncü Film-2018