Gerilere dönüp bakıyorum da birçok öz değerlerimizi yitirdiğimizi görüyorum. Bugün AB  uyum yasaları adı altında  çıkarılan yasalar ve İMF istekleri ile Türkiye’de tarımla birlikte hayvancılık da bitirilmiştir.  Bilinçli yapılan bu çalışma ile hayvancılıkta gerileme oranımız yüzde 35’lere inmiştir.

Benim çocukluğumda ve gençliğimde yazları Anadolu dağlarını koyunlar, kuzular, keçiler, oğlaklar; inekler, danalar, öküzler, tosunlar ve atlar, taylar süslerdi. Her taraftan onların kendine özgü sesleri gelir ve doğaya canlılık ve neşe katarlardı. Düşünebiliyor musunuz 1987 tarihinde ülkemizdeki koyun sayısı 43.758.000 iken bu oran 2005 yılında  25.304.325’e gerilemiştir. Bugün ise çok daha gerilerdedir. Bu oran, keçi sayısında, büyükbaş hayvan sayısında da aynı biçimde gerilemiştir.
Bütün dünyada süt ve et ürünleri hem dış ticaret hem de üretim açısından katlanarak artarken bizde başkalarının talimatları doğrultusunda hareket ettiğimiz için tam tersi süreç yaşanmaktadır.

Bugün etin kilosu 40-50 hatta 60 Tl ise nedeni yanlış politikaların sonucudur. Eğer insanımız gereği gibi beslenemiyorsa ve gereken gıdasını alamıyorsa günahı vebalı bu ülkeyi başkalarına peşkeş çekenlerindir. Çünkü özelleştirme adı altında devlete ait Yem Sanayi, Türkiye Süt Endüstrisi, Et ve Balık Kurumu  özelleştirilerek hatta birilerine peşkeş çekilerek küçük ve orta ölçekli çiftçilerimiz sahipsiz bırakılmıştır.

Toplam yem ihtiyacımızın yüzde 56’sını karşılamamıza karşın devlete ait kurumlar özelleştirilmiştir. Kimyasal besin maddeleri ile kolay besiciliğe gidilmiş ve insan sağlığı ile oynanmaktadır.

Ben, çocukluğumdaki, gençliğimdeki sütün, yoğurdun, peynirin, yağın tadını arıyorum. Çünkü o zamanlarda doğal yemle beslenen ineklerimiz, koyunlarımız ve keçilerimiz bize lezzetli ve doğal süt ikram etmekteydiler.Ya şimdi?

Ben, tencerede, mangalda pişerken mis gibi kokan etlerimizi arıyorum. O etlere, otladığı otun kokusu sinmiş olurdu. Ya şimdi?
Ülkemizde veteriner fakülteleri yeteri kadar açılmıştır. Yeteri kadar veteriner de yetiştirilmiştir. Ama bu gençlere ön verilmemekte ve insan sağlığını tehdit eden süt ve et ürünleri üzerinde yeteri kadar araştırma olanağı sağlanmamaktadır.

Gelinen noktada, tarım ülkesi olan Türkiye, et ve süt ürünleri üretiminde hammadde bulmakta zorlanmakta ve et, süt ürünlerinin fiyatları diğer ülkelere göre artmaktadır. İnsan başına düşen et ve süt tüketimi azalmaktadır.

Bir ülkenin bağımsızlığı için belli sınırlarının olması ve bayrağının göklerde dalgalanması yeterli değildir. Eğer bir milletin toprağa bağlı ürünleri yetiştirme olanakları elinden alınırsa veya kısıtlanırsa o ülkenin insanı özgürdür ve bağımsızdır diyemeyiz. Ulusların geleceği yeterli ve dengeli beslenmeyle doğru orantılıdır. Dengeli beslenemeyen çocuklarımızın, gençlerimizin yeterli biçimde beden ve beyin gelişimi olamaz.

Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri, kişi başına düşen para ve kişi başına düşen, aynı zamanda tüketilen hayvansal ürünler esas alınmaktadır. Küreselleşmede kaynaklara erişim savaşına dönüştüğü günümüzde, ulusal kaynaklarımızı sadece ulusal amaçlarla  ve vatandaşlarımız için kullanmak ulusal görevdir.
Bence vatanseverlik bu değil midir?