Sanırsınız ki, ülke işgal edilmişte; eskiden adı “seferberlik tetkik kurulu” olan güvenlik birimi halkı düşmana karşı silahlandırıyor. Nüfusu 85 milyona ulaşan ülkemizde bu gün her iki kişiden birinde silah var. Aynı zamanda, her üç evden birinde de silah bulunmaktadır. Bireysel silahlanma anlamına gelen bu yanlış alışkanlıklar ve de müsamaha, toplumsal suç oranlarının artmasında patlama yapmış durumda. Dünya genelinde “silahlı cinayet işleme” oranımız bizi medeni ülkeler durumundan hayli uzaklara gönderecek oranda yükselmiş!

 40 milyon silahın yaklaşık 30 milyonu ruhsatsız. Gençler; dizilerden etkilenerek sokak ortalarında rahatça taşıdıkları silahlarla birbirlerini acımadan öldürebiliyorlar! Bir anlık öfke ya da, hava atmanın bedeli hem ölenin ve hem de öldürenin hayatına mal oluyor. Bu gençler bizim evlatlarımız, ateşe düşmelerine neden müsamaha ediyoruz ki!

Sınır komşularımız olan, özellikle iç savaşların yaşandığı Suriye ve Irak’tan her marka ve çapta silahlar ülkemize sokulup çok uygun fiyatlarda el altından pazarlanabildiği duyumları her tarafta söylenir olmuş! Bu silahların hepsinin o ülkelerde yaşanan olaylarda kullanılan kirli ve sabıkalı silahlar olduğunu düşünürsek olayın vahameti daha da artar!           Kullanılan özel araçların bagajlarından çıkarılan uzun namlulu silahlarla, çoğu kez şahit olduğumuz adliye önü saldırılarına kadar bu silahlar kullanılmaktadır. Bu silahların satılmasından ekonomimize katkı sağlanacağını düşünmek elbette ki çok yanlış bir düşünce olur. Ruhsatlı silahlardan alınan vergilerin de ekonomi için çok büyük bir değer taşımadığı ortadadır. Devlet vatandaşının güvenliğini sağlamakla sorumludur. Çok mecbur olunmayan durumlar dışında ruhsatsız silahlarla birlikte, ruhsatlı silahlarda, yapılacak bir program dâhilinde acilen toplatılmalıdır. Hem bu gün “ahbap-çavuş” ilişkisi ile isteyen herkes, gerekli olup olmadığına bakılmadan silah ruhsatı alabiliyor! Kime ve neye karşı bu silahlar taşınıyor taşıyana da sorsanız sağlıklı bir cevabı yok.

Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerde; ne ruhsatlı ve nede ruhsatsız silah taşıma ve bulundurma yok. Şiddeti üretime yönlendiren bu ülkelerin her birinde en az 5-6 dünya markası ürün ortaya çıkarılabilmiştir. Vatandaş devletine güvenmek istiyor. 2000’li yıllarda bu güven %60 iken, bu gün %40’lara kadar gerilemiştir. Bu güven düştükçe; vatandaş kendi güvenliğini korumak isteyince, kontrolsüz silahlanma da hızla artırmaktadır.

Gelişmiş ülkelerle uyum sağlamak istiyorsak, bu anlamsız ve gereksiz ve de kontrolsüz silahlanma yarışını bir an önce sonlandırmalıyız. Devlet isterse bunun zorluğu yoktur. Hem devlet varken buna gerekte yoktur.

Yanılıyor muyuz acaba?