Gün geçmiyor ki herkes çevre kirliliği, tabiata insanların verdiği zarar ve tahribattan, ormanların bilinçsiz kullanımı yaylaların talanı ve buralara yapılan zararlar, akarsularımızın hunharca kullanılıp kirletilmesi , balık katliamları ve hayvanların nesline talan mevzuundan bahsedilmesin. Kırlarda sözüm ona yapılan piknik, geziler ve toplantılardan sonra tabiata atılan, bırakılan atıkların ortaya koyduğu manzara hayvanların dahi yapmayacağı seviyeye ulaşırken herkes birbirini eleştiriyor. Fakat ne yazık ki elini bu gibi kötü alışkanlıklardan geri çekebilenlerin sayısı da “Bana ne” diyenlerin yüzünden her gün artmaktadır. Arabaların egzos salınımları, bacalardan bilinçsiz kalorifer duman salınımı sonucu çıkan kara dumanlar, fabrikaların gökyüzüne saldığı pis ve zehirli karbondioksit etrafta her gün ayrı ve geri dönülmesi mümkün olmayan tahribata sebep olmaktadır. Bundan kurtulmanın yollarının aranması ise halen sadece teoride ve tasarıda beklemektedir. Bu konuda sera gazı salınımı ve hava kirliliğinin önüne geçebilecek temiz enerjiler Güneş, Rüzgar ve kirletilmeyen akarsu santralleri olacaktır. Diğer taraftan nükleer enerjinin ise ileride ne getirip ne götüreceği yetkili çevrelerce kesinlik kazanmış fikir birliği deklarasyonu halen sonuçlanamamış. Enerji ve tabii kaynaklar bakanlığımızın yaptığı çalışmalar ise bana göre ileriye dönük tedbirlerden ziyade günü kurtaracak söylem ve faaliyetlerden de ileri geçemiyor.

En azından öyle gözüküyor. Milletimizin bu konuda katkıları ise nerede ise yok denecek seviyede olmasına rağmen aksine ileride muhtemel felakete katkı sağlayacak durumdadır. Bazen millet olarak inanç faktörlerimizi ne yazık ki ön plana çıkarırken burada da hareketlerimiz ve tavırlarımız bilgisizce deklare edilmektedir. Yani inanç sistemini kabulleniyor fakat gereğini yapmıyoruz. Hani Yunus Emre’nin bir sözü vardır “Cenneti özler, oraya varmak isteriz, fakat Cennet’e layık olmak için hiçbir çaba sarf etmeyiz”.  Bakın, geçenlerde Kuran-ı Kerim de Rum suresini okurken 41. Ayeti okuduğumda birden durakladım. Durdum geri geldim bir daha, bir daha okudum. Ayetin mealinde ne diyordu biliyormusunuz?

Karada ve denizdeki bozulma insanların elleri ile yaptıklarından dolayı ortaya çıkmaktadır. Belki dönerler diye Allah yaptıklarının acı sonuçlarının bir bölümünü onlara tattıracaktır” .

Allah Allaaah…hayret değil mi? Yani insanlar elleri ile yaptıkları tahribatın bedelini ödeyeceğini te 1400 sene önce Cenab-ı Allah Kuranı-ı Keriminde insanlara ikaz etmiş. Bu ikazı da Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, Budist, Zerdüşt..vs ayırt etmeden yapmış. Demek ki İnsanoğlu ne çekiyorsa kendi eli ile yaptığının bedelini ödeyerek çekiyor.  Bu bedeli sadece kendisi değil gelecek nesle de ödetiyor ne yazık ki. Bu ayetle Kuran’ın mucizevi beyanına tekrar şahit olurken insan oğluna te 1400 sene önceden yapılan nasihat vesilesi ile Hz. Muhammedin risaletine olan inancımız bir kez daha güçlenip Kuran’ın hakikati de ortaya çıkarken Allah’ın kullarına merhametine ise hayran kalıyoruz.