Yaş otuz beş, bir gecede büyüdüm. İnsan istemeye istemeye de büyüyebiliyormuş. Hayatımdaki her şeyi bana öğreten adam olarak, nasıl büyüyeceğimi de öğrettin. Ben hiç büyümezsem babam hiç ölmez gibi çocuksu bir rüyanın içinden geçerken, bana bir gece yarısı çocukluğumu gömerek nasıl büyüyeceğimi de anlattın. Şimdi onur, ahlak, şeref gibi büyüklüklüleri taşıdığın bu kısa ama dolu dolu ömründe ayakta kalmak ve mücadele etmek dediğin duygunun da varlığını mezarının başında son ders gibi öğrettin. Belki o çok sevdiğin şiirdeki Abbas için vakit tamamdı, gidebilirdi ama sen kalmalıydın. Şiirler okuyup, bu çarpık düzenin gelmişine geçmişine biraz daha saymalıydın. Hayatında ilk defa sevdiği birini kaybetmiş biri olarak, bilmeni istiyorum. Bu sen olmamalıydın. Çünkü sen en çok umudu olan, bir düşü gerçekleştirmeye en yakın olanımızdın. Senden sonra bir şey daha öğrendim. İnsan en sevdiğinin ölüm haberini alınca ağlayamıyormuş. Çünkü akil bunun gerçekliğini kabul etmiyor. Hani diyordun ya iyi olmak bir tavırdır ama adil olmak bir duruştur. Tavır değişir ama duruşun senin hayata karşı karakterindir. Sen bu dünyanın iyiliğe adanmış adaletinden bir parçaydın. Şimdi rehberini kaybetmiş bir yolcu, velisini kaybetmiş bir çocuk, emeğini çaldırmış bir işçi gibi bekliyorum. Dün akşam torunun bana, “Baba bu gece rüyama gelebilir misin? Canavarlar ile savaşırken çok yoruluyorum.” dedi. Senden son isteğimdir babam. Yaşamak ağrısı belimi büküyor. Rüyalarıma ara sıra gelebilir misin?