Yıllar önce Bahçecik, “hapishane semtimizden gidecek” diye bayram ediyordu. Kendini yetkin sayan kimi öngörüden yoksun kişiler de “Beşikdüzü’ne gelecek olan hapishane, kasabanın ekonomisini uçuracak” diyor, Beşikdüzü’nün gelişimini, gelirini, kazancını hapishaneye bağlıyordu. Ne var ki, yaşadığımız bu kentin “hapishane ile gelişen, değişen hiçbir özelliğini göremedik” verdiği zararlardan başka…

Beşikdüzü, Eğitmen Kursu ve Köy Enstitüsü ile ünlenmiş, sonra öğretmen okulu ve liseleriyle bir kültür merkezine dönüşmüştü. Israrla diyorduk ki, “Bir Yüksek Okulumuz var, yanına bir de fakülte gelsin. Beşikdüzü’ne yakışan da hapishane değil, üniversitedir.”

Kimileri de “fakülteyi getirmek bizim işimiz” diye hava atıyor, siyasetin kaymağını milletin sırtından yiyor, “ahır” dediği lojman ve derslikleri yıkıp “yurt yapıyoruz” narasını basıyordu. Aslında “ahır” diye aşağıladığı Beşikdüzü Köy Enstitüsü idi. Akla, bilgiye, aydınlığa düşmanlıklarıydı, çıkarcı, talancı ve yağmacılıklarıydı. Millete hava atılırken kaşla göz arasında Yüksek Okulun yedi bölümüyle bine yakın öğrencisi de başka okullara gönderildi, kılları kıpırdamadı.

Çok karşı oldukları bir şey daha vardı: Ağaç. 70-80 yıllık devasa çınarları, ıhlamur ve okaliptusları da yok ettiler Beşikdüzü’nde, 1902’de yapılan Tekel ve İnhisarlar taş binasını da.

“TOKİ ev yapacak” diye Beşikdüzü Orta Okulu ve Atatürk Lisesi, Köy Enstitüsü Parkı, içerisinde ve bahçesindeki çam ve katran ağaçlarıyla birlikte anılarla dolu bir tarihi de bu dünyadan sildiler. Sanki Beşikdüzü’nde başka arsa yoktu. Aynı kafayı taşıyan Tırabzon Büyük Şehir Belediyesi Park ve Bahçe İşleri Müdürlüğü “binalara zarar veriyor” diye ağaç katliamına devam ederek Sağlık Ocağı, yeni adıyla Aile Sağlık Merkezi bahçesinde ve cadde üzerindeki çam ağaçlarını keserek imha etti.

Önceden tek katlı olan Sağlık Ocağı, ağaçlarla sorunsuz yaşıyordu. Yeni bina inşa edilirken ağaçlar hiç düşünülmedi, “ağaca göre bina” yapılmadı- serviyi zararı dokunacak biçimde binanın içine aldılar. Betonu ağaçların burnunu dibine soktular. Şimdi korkum odur ki, Jandarma’nın ve Polis Lojmanının bahçesindeki çamlar da katliama maruz kalacaklar.

*

Bahçecik bayram yaptı, insanlar rahata ve huzura kavuştular. Evleri, arsaları para etti, dışarıdan kiracı geldi, kira gelirleri, ev bedelleri arttı, halkın yüzü güldü.

Oysa Beşikdüzü Anbarlı mıntıkası, büyük ölçüde rahatsızlık duymaya başladı. Hapishane ve jandarmanın binaları meraya konumlandırıldı. Devlet yurttaşı değil, zengini-müteahhidi düşündü, altyapısı yetersiz hapishaneyi teslim aldı, şimdi sorun çıkarmaya başladı.

Kanalizasyonu ve atık suları açık havaya-küçük bir su akarına bırakarak, çevreye kötü kokular saçılmasına neden oldular, çevreyi kirlettiler. Bu durum, çevre ve köy insanlarını umursamamak, yaşam kalitelerini düşürmek, yapılabilecek her türlü pisliğe onları layık görmek, yaşamlarını enfeksiyona açık hale getirmek demektir.

Hapishanenin ve jandarmanın etkili ve yetkililere göre temiz(!?) olan atık suları, 150-200 m. aşağıdaki köyün içme suyu kuyularının bulunduğu havzayı etkisi altına almaktadır. Toprağın geçirgenliği, suyun sızma özelliğinin bulunduğu bir ortamda her zaman insana yönelik açık bir tehdit var demektir. Başta Şehircilik, Çevre ve İklimlendirme Bakanlığı olmak üzere tüm yetkililerin kulak vermesini, sorunu görmesini ve çözmesini bekliyoruz. İşin geçiştirilecek, bekletilecek hiçbir tarafı yoktur. İhmallerden doğan sorun ve sıkıntıların ne kadar ağır yükler getirdiğine her fırsatta tanık olmaktayız.

Valiliğin, Kaymakamlığın, Sağlık Müdürlüğünün, İlçe Sağlık Kurulunun tüm şikayetlere ve yazışmalara karşın “bir adım” atmaması umutları ve beklentileri azaltmaktadır.

*

OSB’de, yapılan balık temizleme işleminin sonucu çıkan atıkların yarattığı kötü kokular, özellikle sıcak ve rüzgarlı havalarda dayanılacak gibi değil. Tüm uyarılara karşın, önlemler bir türlü alınmıyor. Hep gelecek zaman ekiyle geçiştiriliyor. Çevreye ve insan sağlığına hiçbir yatırım yapılmıyor. Çocuk kandırılır gibi yapılan konuşmalar kargaları dahi güldürüyor.

Fabrika olmasın, teknolojik gelişmeler yaşanmasın, kazanç kapıları kapansın diyen yok. Ama yapılan işler, doğaya, insana ve topluma saygı duyulacak, zarar vermeyecek nitelikte yürütülmelidir. Para kazananlar, teknolojiyi çevreye ve insan sağlığına uygun biçime dönüştürmelidir. Devlet kontrollerini yapmalıdır.

En kısa sürede sorunların çözümünü bekliyoruz. Ve takipçisi olacağız… / Kaz Dağlarında, Akbelen ormanlarında, Ege koylarına yakın zeytinliklerde ağaç katliamı yaşanırken, ağacın ve köylülerin yanında durmayan hükümet, içme suyu havzasına sahip çıkar, korur mu? Yine de ümit var olmak istiyorum.

Sevgiyle, esenlikle kalınız…

TURAN BAHADIR             [email protected]