Ülkemizde gün geçmiyor ki yeni bir olumsuzlukla karşılaşmayalım. Ekonominin dibe vurduğu son dönemde bir yandan yeni anayasa savlarıyla yol almaya çalışan Cumhuriyet ve Devrim karşıtlığı, “demokrasi” oyunuyla “ılımlı” yaklaşım görüntüsü sunmakta; görüşme trafiğini hızlandırarak CHP’nin ve kimi muhaliflerin gönlünü çalmaya çalışmakta. “Yapıcı” görünümün arkasında Cumhuriyeti dönüştürme süreci ara vermeden devam etmekte oysa.

         Aslında toplumsal dönüşümün özellikle son yirmi yılına sadece eğitim-öğretim başlığıyla bakıldığında amacın ne olduğu kendini göstermeye yetiyor. Kuşkusuz öncesi de var. Eğitimde dinselleşme önce imam-hatip okullarının yaygınlaştırılması ile başlar. İlahiyatçıların öğretmen ve özellikle yönetici yapılması, orduda, yargıda ve bütün kamu görevlerinde seçilerek görevlendirilmesi ayrıca yolu iyice açmıştır. İzlemle/programla oynama ve dinsel önermelerin, dogma ve tabuların öne çıkarılması, bilimin ötelenmesi, “dindar nesil yetiştirme”, daha doğrusu “mürit” yetiştirme çabasının altyapılarıydı!

         MEB yakın geçmişte ÇEDES adlı izlemle yetkilerini dinci, tarikatçı/cemaatçi çevrelere ve DİB’e verirken yeterli tepki verilmemiş/verilememişti. Şimdi de yeni bir söylem ve program/izlem dayatmasıyla adeta akıl/bilim ile, Cumhuriyet ve Devrimlerle, eğitbilim insanlarıyla ve ulusumuzla dalga geçercesine halkın ve eğitimcilerin karşısına çıkabilmekte bir Milli Eğitim Bakanı. Eğitimdeki aksama ve eksikleri saptayıp gidermek yerine bilimdışılıkta yeni bir sayfa açmakta; çabalarına hız vermektedir. Bu cüret ve yetki nerden/kimden gelmekte? Akla ziyan adımların mimarı kuşkusuz sayın bakan Tekin’dir. Uzun yıllar bakanlıkta müsteşar ve daha alt düzeyde çalışırken dahi eğitimin dönüştürülerek bu günlere gelinmesinin baş sorumlularındandır. Son neşteri vurmak için acele etmekte, pek kimseyi de dinlememekte anlaşılan. Bu çabaya artık izin verilmemelidir!

       “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) kapsamında eğitim bilimi okumamış, Pedagojiden yoksun imam, vaiz, Kur’an kursu görevlilerinin okullarda “manevi danışman” görevleriyle “değerler eğitimi” vermesi skandalı/aymazlığı sürmekte. Oysa öğretmenler, davranış bilimleri ve pedagoji eğitimi ve formasyonu alırken öğretmen okulu, eğitim enstitüsü ve fakülte gibi okullarda “değerler eğitimini” de almışlardır hem ulusal hem evrensel anlamıyla.

       Bir çocuğa/gence nasıl yaklaşılacağını eğitimciler bilir. Soyut düşünmeyi bilmeyen çocuğa manevi ve dinsel değerler adı altında “cennet”, “cehennem”, “tanrı” ve diğer inançsal usul ve ritüelleri, kavramlar nasıl verilebilir? Yoksa çocukluğumuzda yaşadığımız travmaların “çağdaş” görünümü/versiyonu ile yinelenmesi mi amaçlanmakta? Cami imamının uzun çubuğu ile yüzümüze-başımıza-sırtımıza vurduğu, korkudan g.tü b.kuna karışan ve eve varıncaya dek altını çoktan ıslatan, bir dayak da evde yiyen yaygın “eğitim” anlayışından kurtulduğumuzun bayramlarını kutlarken bu yeni aymazlık nasıl açıklanır?  Örnek diye sunulan uygulamalar psikoloji bilimi ile pedagoji ile, sosyoloji ile çelişmekte, çocuk ve gençlerin sağlığına kalıcı olumsuzluklar bırakarak toplumsal geleceğimizi tehlikeye atmakta.

        Bu yanlış düzeltilmeden -ki kasıtlı olduğunu düşünüyorum- yeni bir aşamaya geçilerek “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adı altında bir “ucube” ortaya atılarak eğitim-öğretim dünyamız iyice karartılmakta. Adı dahi kuşku verici; Türkçenin üretkenliğine ve güzelliğine aykırılık sırıtırken, bir siyasi iletiyi öne çıkarma amacıyla bir taşra kurnazlığı sergilenmekte.

        Kuşkusuz ülkemiz eğitim sistemi A’dan Z’ye ele alınıp irdelenmeli. Türkiye gerçeklerine, toplumsal yarara, önceliğe göre, akıl ve bilimle çelişmeyen, ulusal ve evrensel ilkelere dayalı bir eğitim-öğretim dizgesi oluşturulmalı. Yaratıcı ve eleştirel düşünebilen, toplumsal konulara/sorunlara duyarlı, kendine güvenen, eşitlikçi, adalet duygusu gelişmiş yurttaşlar bütününü amaçlamalı da. Ülkesini, insanını/insanlığı önemseyen, üretim ve her tür yaratımın/güzelliğin destekçisi, insan onurunu yüce ve tartışmasız gören, kişi ve toplum haklarını önceleyen, özgür ve sorumlu yurttaş bilinci ile dolu insan yetiştirmek eğitimin ve ilgili izlencenin başlıca amacı olmalıdır.

       Bu saptamaya katkı vermek yerine onu baltalayıp “iğdiş” etmek, “manevi değerler” savıyla kimi dinsel önyargıları, dogmalarla ve hurafelerle harmanlayıp “yeni müfredat” diye emrivaki yapmak hiçbir koşulda kabul edilemez!

       Öncelikle taslak diye sunulan ve ilgili paydaşlarla ortaklaşıldığı, tartışıldığı savı gerçek değildir, bu bilinmeli. Süre sınırlılığı yanında sadece usul yönüyle bir bilgilendirme ile yetinilmiştir. İzlem, eğitim örgütleri, eğitim kurumları ve akademilerce değerlendirilemeden “oldu-bitti”ye getirilerek hazırlanmıştır.

       Yeni diye sunulan “müfredat”, düşünmeyen, sorgulamayan, karşı çıkıp eleştirmeyen, itiraz edip yorum geliştiremeyen mekanik/ruhsuz/duygusuz kuşaklar yetiştirmek için kuşkusuz idealdir! Bu durum amacını da göstermekte. Eğitim- Öğretim izlemlerinde bilimsel eğitimle ilgili yöntem ve yaklaşımlar “sadeleştirme” gerekçesiyle ayıklanmış/çıkarılmış. Yani bilimsel eğitime yeni bir darbe daha vurulmuştur.

       Bütün ders kitapları ve kaynak gösterilen yayınlarda “milli ve manevi değerler”in öne çıkarıldığı, merkeze alındığı gerekçelenmekte. Bilimsellikten uzak “telkinci”, dogmatik, dinsel değerlerle bütünlük aranan/kurulan bir bakış sergilenmekte. Cumhuriyetin eğitim seferberliği ve Aydınlanma, çağdaş uygarlık ütopyası büyük bir darbe daha almaktadır. 

       Çağdaş yurttaş, uygar birey, bilimsel ve akılcı toplum, soran-sorgulayan-itiraz eden, yeniyi ve daha iyiyi arayan “insan” yerine, biat ve itaati yaygınlaştıran, ümmet toplumuna dönüşü hızlandıran ve elbette Cumhuriyet ufkunu ve Devrimlerini de karartan bu izlenceye-müfredata ve öncülerine izin verilmemelidir/verilmeyecektir! Ülkemizin yüz akı aydınlık insanları, eğitimciler, akıl-bilim, izan sahibi Türk ulusu, bütünüyle halkımız çok daha büyük tehlikeleri savuşturmasını bilmiştir, unutulmasın!

                                                                   14 Mayıs 2024

                                                                       Trabzon

                                                            -Yarınlar Güzel Olacak-