Trabzonspor, Galatasaray ve Fenerbahçe teknik direktörlerinin eni geniş bir oyun diziliminde ısrar etmeleri sanırım bir olumluluk olarak değerlendirilmeli; ama ne var ki, eni geniş bir oyun; sırf eni geniş biçimde dizildiğiniz için size altın tepsi de geniş alanlar sunmuyor. Yok böyle bir şey! Eni geniş bir dizilimde hızlı ve hareketli oyun yapıları inşa etmemişseniz, bunun adı rakibe kendi elinizle geniş alan sunmak oluyor.
Galatasaray, Trabzonspor ve Fenerbahçenin kolay kontratak tuzağına düşmelerinin nedeni budur. Sözünü ettiğim bu üç takım, hücum oyuncularının bildik geri dönememe ve topu cezası sahası etrafında bekleme alışkanlığından ötürü de, eni geniş dizilim, kolayca boyu geniş dizilime  dönüşüyor ve her üç takım otomatik olarak üç bölgeli oyuna mahküm oluyor.
 Futbolun en temel kuralıdır; eni geniş bir alan da oynamak istiyorsanız, oyunun boyunu kısaltmalısınız; yoksa kontrol etmek zorunda olduğunuz tehdit ve tehlike bölgelerinin hem sayısı artar hem de bu bölgeleri kontrol etmek imkansız hale gelir. Topu taşıyacak olan oyuncu guruplarının(yapı) birbirne yakın olması hem topun daha çok sizde kalmasını sağlar hem de, top kayıpları durumunda tehditin tehlikeye dönüşmesi daha kolay telafi edilebilir.
Trabzonspor oyununda görülen en büyük zaaf yavaşlıktır. Oyun haca giden bir karıncanın hızını andırıyor. Sezon başı olmasının eksiklikleri bir tarafa bırakılırsa, Trabzonspor'un henüz ''örgülü'' bir oyuna sahip olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Alan kattetmek isteyen her oyuncu, ona seçenek olacak bir pas  opsiyonu bulmakta zorlanıyor. Zaten top kontrolu berbat olan bir oyuncu gurubunun, bir de doğru pas seçeneği için, doğru karar vermek için kullandığı ''süre'', oyunu ve oyun akışını içinden çıkılmaz hale getiriyor.
 Trabzonsporun iki stoperi de salt kesici; durum böyle olunca başlangıç pasları takım için ciddi bir soruna dönüşüyor ve takımın omurgası bir bütün olarak geriye gelerek, oyunu ve akışkanlığı inanılmaz yavaşlatıyor. Sırf bu problemden ötürü takım hücuma çok ama çok gerilerden başlamak zorunda kalıyor ve henüz ikinci bölge geçilmeden top kaybediliyor.
 Eğer Şota iç içe geçebilen ve oyunun gerisi ve ilerisini kontrol eden iki dinamik yapı, yapılandırmayı becerirse ki Trabzonspor kadrosu aslında bunun için çok uygun; Constant, Mbia, Okay, Cavanda ve Mehmet Ekici, sabit bir akış içinde oyunun hem ilerisini hem de gerisini, ustaca idare edebilecek yeterlilikte oyunculardır.
Önemli olan şey kadroyu sahaya koyun sürüsü gibi dizmek değil. Önceden kurgulanmış bir oyun için, dizilen oyuncular arasında bir iç ilişki mekanizması kurmaktır. Hücum ve savunmada bu mekanizmalar birer araç ve alet gibi kullanılarak, oyun ve maç sürekli denetim altında tutulabilir.
 Ama görünen o ki, Şota ve Trabzonspor bu türden örgüleri sık örülmüş bir oyun ve onun gereksindiği yapılardan hala çok uzak. Önümüzdeki maçlarda bu sorunların nasıl çözüldüğüne ya da bir çözüm bulunamayıp takımın nasıl çözüldüğüne tanık olacağız Trabzonspor’un.