O meşhur hikâyeyi yeniden hatırlayıp insanın ömrü boyunca karşılaşacağı en zor sorunlardan birini kendimize soralım. Zamanın birinde bir oduncu, ormanda odun keserken bir yılan görür. Elindeki baltayı kaldırıp yılanın başını vurmak üzereyken bir an göz göze gelirler. Oduncunun doğa aşkı yılanı öldürmesine mani olmuştur. Yılan da duygulanmış, “Ey insanoğlu, sen bana kıyamadın, ben de sana bir iyilik edeceğim.” demiş. Biraz sonra ağzında bir altın lira ile gelmiş ve oduncuya uzatarak, “Bundan böyle ömür boyu sana her gün bir altın lira vereceğim.” demiş.

Oduncu her gün o kör kuyunun başına gitmiş, yılandan altınını almış. Bir gün oduncu ağır hastalanınca oğluna, “Git kör kuyunun başına ve oğlum olduğunu söyle, yılan sana bir altın verecek.” demiş. Yılan, çocuğun oduncunun oğlu olduğuna kanaat getirince de kuyuya inip altını çocuğa vermiş. Oğlan kuyudaki altınları düşünerek, o hırsla yılanı öldürmek için yerden büyük bir taş alarak yılana fırlatmış, ancak yılanın kuyruğunu koparabilmiş. Yılan da can havliyle dönüp oğlunu sokmuş, öldürmüş. Akşam yaklaşıp da oğlu gelmeyince oduncu iyice telaşlanmış. Hasta yatağından kalkmış, kuyunun başına gitmiş ki oğlu cansız yatıyor. Yılan da o sırada kuyruğu yok ve kanlar içinde ortada görünmüş. Oduncu bu duruma çok üzülmüş. Çok kıymetli oğlu yerde cansız, yıllardır velinimeti olan yılan da yaralı.

Oğlunun yılana yapmak istediğini anlayan oduncu yılandan özür dilemiş; “Oğlum bir hata yaptı gel onu affet, seninle tekrar dost olalım.” demiş. Yılan acı acı gülümseyerek, “Çok isterdim ama sende bu evlat acısı, bende de bu kuyruk acısı varken biz artık dost olamayız.” demiş. Peki şimdi kim daha haklı? Yani kim daha güçlü kavgasına girmeden ilerleyebilirsek gerçekte düşünmemiz gereken “Hangisi daha haklıdır? Mağdur olan mı masum olan mı?” Hayat da tıpkı böyle değil mi? Bir zaman mağdur bir zaman masum yaşıyoruz. Sadece rolleri değişiyoruz. Önümüzde aynı senaryoyu farklı karakterlerle yaratıyorlar.