Mutlu bir güne uyandıklarını sandıkları o sabah, üç kişilik ailelerinin bu dünyadaki son sabahıydı. Mümkün olsa, O’nun yerine canlarını verebilecek anne-babası, Ömer Asaf’ın organları ile hayata bağlanan çocukların mutluluğuna tutunarak, “Her şeye rağmen” yaşıyor.

Karşılaşma cümlesi genellik, “Merhaba, nasılsınız?” olur. Şimdi aklımdan geçerken bana bile anlamsız gelen kelimeler bunlar. Acınız büyük ve sonsuz. Lakin bir teselliniz varsa, o da organ bağışı kararınız. Ömer Asaf, iki ay öncesine kadar onu tanımayan altı kişide, onlara hayatlarını hediye edecek izler bıraktı. 17 günlük yoğun bakım sürecinizde birbirinizle konuştunuz mu? Ya da bireysel olarak aklınızdan geçirdiniz mi, “Bizim çocuğumuzun da beyin ölümü gerçekleşirse biz ne yaparız?” diye?

Derya Durhat: “Ömer Asaf hep yaşından olgundu. Dikkat çeken bir çocuktu her ortamda. Burada olsaydı şimdi mesela siz onunla konuşuyor olurdunuz. Bir çocukla konuşur gibi değil bir yetişkinle konuşuyor gibi konuşurdunuz. Bir ortama girdiğimizde ‘Derya’nın oğlu’ ya da ‘Mikail’in oğlu’ demezdi, ‘Ömer Asaf’ derdi, birey olmuştu o. Yaşarken de onu tanıyan herkeste bir iz bırakmıştı zaten. 17 gün içinde hayatını kaybeden çocukların organ bağışı süreçlerine tanık olduk. Birbirimizle hiç konuşmadık ama çocuğunu kaybeden ve organ bağışına müsaade etmeyen bir anneyi görünce, onunla konuşunca demiştim ki, ‘Ben de olsam ben de veremem.’”

Nasıl hayattayken tırnağına kıyamıyorsanız o zaman da aynısı oluyor, kıyamıyorsunuz.

Fikrinizi ne değiştirdi?

Derya Durhat: Beyin ölümü gerçekleşti, çabuk karar vermelisiniz dediler. Yine dedim “Kıyamam”. “Ben vereyim, ben bağışçı olayım ama ben çocuğuma kıyamam”. Eşim de dedi “Emin misin? Israr etmeyeceğim ama emin misin? Birkaç kez tekrarladı. “Evet” dedim “Eminim yapamayacağım”. Sonra dedim ki “Eğer benim oğlum da oradan çıksaydı ve bir şeye ihtiyacı olsaydı bir organa, hayata tutunması için bir şeye her şeyimi verirdim. Kapısında yatardım insanların, yalvarırdım. Yeter ki versinler diye. Buna ihtiyacı olan aileler var illaki”. Ağlaya ağlaya karar verdik.

Ömer Asaf’ın sağlığında organ bağışı üzerine konuştunuz mu hiç? Gazete haberi, TV ya da başka bir yerde görüp de konu ettiniz mi?

Derya Durhat: “Organ bağışı hiç yakın olduğumuz bir konu değildi. Bir akraba bir tanıdık. Etrafımızda hiç konusu geçmemişti.”

Mikail Durhat: Biz gerçekten cahildik bu konuda. Sadece TV izlerken falan görürsek “Allah razı olsun” deyip geçiyorduk. O kadar bir yakınlığımız vardı.

Sizin “cahillik” dediğiniz o durumu aşamıyoruz. Empati yapabilmek lazım. Derya Hanım, sizin cehalet dediğiniz o düşünceyi, bütün duygusallığına rağmen empati ile kırmış.

Mikail Durhat: “Doktorlar bizimle konuşup, beyin ölümünün gerçekleştiğini söyledikten sonra yakınlarımızı aradık, ‘Oğlumuz melek oldu. Bundan sonraki süreç kalbinin durmasını beklemek.’ dedik. O sırada organ bağışı ekibi geldi. Orada dedik ‘hayır.’ diye. Son zamanlarında da Ömer Asaf için, böbreğin bir tanesinin biraz zarar gördüğünü söylemişlerdi. Ben de diyordum ki ‘Allah’ım bir böbrek ihtiyacımız olsa, nereden buluruz?’ O akşam yattık ama zaten mutsuzuz. Ertesi sabah kafeteryada otururken eşime dedim ki ‘Bir daha mı düşünsek? Bak bizim ihtiyacımız olsa ne yapacağız?’ Ben zaten kafamda bitirmiştim ama eşimin kararıydı önemli olan. Ondan onay almadan bir şey yapamıyorum. Ama kulağım onda ki hemen arayayım görevliyi çünkü zaman da çok önemli. Kalp durabilir. Eşim ‘Tamam’ dedi, bir daha sordum, ‘Tamam mı?’ ‘Tamam…’ Hemen aradım, geldiler. Son tetkikleri yapıp uygun alıcılara ulaşacağız dediler. Aynı anda olacak dediler. Gece üçte çocuğumuzu aldılar ameliyathaneye iki saat sürdü. Tek tek çıkartılar organları. Önce kalp Ankara’ya, karaciğer İzmir’e, böbrekler ve kornea Antalya’ya… Çıkan doktorlar selfie çekiliyor; alıcı ailelere ‘Geliyoruz’ mesajı gönderiyorlar. Kalbin durmasını beklemek de çok zor olacaktı. Biz süreci hızlandırmış olduk. Hem de başkalarını sevindirmeye çalıştık. Tabii aslında bu bireysel kararlar değil. Bunların hepsi hak katında ayarlanmış zaten. Bütün organlar çıkınca çocuğumuz da kefenle çıktı. Doktorlar bize ilk kez orada ‘Allah rahmet eylesin’ dedi.”

Allah rahmet eylesin. Kalp, diğer bütün organların yanında sanki biraz daha özel. Siz bir TV röportajınızda, “Başka birinin bedeninde olsa bile kalbinin attığını bilmek istiyoruz” dediniz. Benim bildiğim kadarı ile oğlunuzun kalbinin nakledildiği 4,5 yaşındaki Göktuğ’un ailesi ile tanıştınız. Göktuğ’u gördüğünüzdeki hisleriniz neydi?

Mikail Durhat: “Aslında organ bağışı yapan kişiler ile alıcıların iletişimlerine izin verilmiyor yani bunu resmi makamlardan öğrenemiyorsunuz. Ama bağış sayısı az olunca haber değeri de taşıyor. Ve evet kalp farklı… Aynı dönemde hem bizimle hem Göktuğ’un annesi Tuğçe Hanım ile röportajlar yapıldı. Biz anladık tabii ki oğlumuzun kalbinin Göktuğ’a nakledildiğini; aynı anda kaç çocuk bağışı yapılır ki? Göktuğ’u ilk gördüğümüzde hemen bir araştırma yaptık aslında sosyal medyaya bakmamız yetti. Baktık ki bu insanlar ne zamandır uğraşıyorlarmış. Sonra biz kendi derdimizi bıraktık ve Göktuğ’u düşünmeye başladık. Eşim diyor ki ‘Yazsam mı, yanlış anlaşılır mı?’ Tabi annelik içgüdüsü; yazdı. Tuğçe Hanım da sağ olsun hemen karşılık verdi bir tanışma başladı. Göktuğ’u gördük zaten çok da tatlı bir çocuk.”

Derya Durhat: “İçim gitti. Ama gördükçe, konuştukça çok daha üzüldüm. Konuştukça, Tuğçe Hanım’ın yaşadıklarını dinledikçe ne kadar doğru bir karar verdiğimizi daha iyi anladım. Bize teselli oluyor onu görmek. Onun iyi olması bize de iyi hissettiriyor. O yoğun bakıma girdi geçtiğimiz günlerde ben o zaman çok korktum tekrar aynı şeyleri yaşayacağız diye.”

Mikail Durhat: “Tebessüm etti bir gün çocuk. O kadar mutlu oldum ki o tebessüm bana Ömer Asaf gibi geldi.”

Göktuğ daha 4,5 yaşında bir çocuk ve hayatının büyük kısmını hastane odasında hatta son zamanlarını sadece yatakta geçirdi. O nedenle ben Tuğçe Hanım’ın size olan minnetini anlıyorum, siz de artık anlıyorsunuzdur.

Derya Durhat : “Ben önce dedim ki ‘Bize minnet duymamalısınız’ ama o, yaşadıklarını anlattıkça anneyiz hepimiz, ben de olsam ben de yapardım. Biz Tuğçe Hanım’ın hayatının 17 güne sıkıştırılmış halini yaşadık ama o üç buçuk yıl boyunca bizim yaşadıklarımızın kat kat fazlasını yaşadı.

Kaybettiğinizin yeri asla dolmayacak ama alıp götürdüklerinin yanında sizin hayatınıza ne kattı?

Mikail Durhat: “Bizi gerçekten çok bilinçlendirdi. İnsanlar ne çile çekiyorlarmış onu gördük. Ve bu konuda da ben kendime vazife edindim. Her platformda her yerde organ bağışını anlatacağım. Elimden geldiğince. Organ bekleyen 30 bin insan var. Geri dönüp baktığımızda ‘İyi ki bu kararı vermişiz’ dedik. Bu organ bağışı sayesinde çok insan tanıdık çok insanın duasını aldık. Belki de metanetimiz onların duası sayesinde benim gözüm arkada değil. Benim şimdi bütün dualarım her gün, organların takıldığı çocuklar için. ‘Allah’ım onlara sağlık ver’ diye dua ediyorum. Eşime dedim ki “Ben de aynı şekilde ölürsem benim de organlarımı bağışlayın sana vasiyetimdir. Karşıda biri mutlu oluyor.”

Derya Durhat: “Benim aslında canım gitti. Beni kimin ne şekilde teselli ettiğinin hiçbir önemi yok ama belki bir çocuk daha kurtulur, bir kişi daha sağlığına kavuşur diye yapılacak çalışmalara da katılmayı düşünüyoruz. Bugün bu röportajı kabul etmemizin sebebi de o.”

Bu size bir nevi miras gibi mi oldu?

Derya Durhat: “Tabii… Biz şimdi Ömer Asaf’ı Göktuğ’da büyüteceğiz. Göktuğ hastaysa kötü hissediyorum, o güldüğünde gülüyoruz. Geçtiğimiz günlerde yoğun bakım süreci geçirdi mesela çok korktum. Tekrar o süreçleri mi yaşayacağız diye korktum, ‘Allah’ım sen koru’ diye dua ettim, her gün ediyorum. Öncesinde paylaşımımız olan bir çocuk değil ama çocuğumuzun kalbi onda atıyor.”

Mikail Durhat: “Ömer Asaf’ın vesile olduğu şeyi yaşatmak istiyoruz aslında biz. Organ bağışını anlatmak istiyoruz. Çünkü insanlar mutlular.” 

TRABZONSPOR VESİLE OLDU

Trabzonspor Başkanı Ahmet Ağaoğlu, Organ Bağışı Haftası’na denk gelen Trabzonspor-Konyaspor maçı öncesinde Derya-Mikail Durhat çiftini Başkanlık Locası’nda misafir etti. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi ve yöneticilerin de olduğu buluşmanın ardından Ömer Asaf için hazırlanan video skorboarda yansıdı. Anonsu yapan kişinin, “Bağışladığı organları ile 6 kişiye hayat veren koca yürekli minik taraftarımız” cümlesi o gecenin en duygusal anlarına vesile oldu. Trabzonspor’un o daveti, Durhat çiftinin yeni normallerine attıkları ilk adımdı.

Ömer Asaf’ı Samsun ‘a defnettiniz ve Trabzon’a da yeni geldiniz, “Bir deneyeceğiz” dediniz. Hayat bir şekilde devam ediyor. Dile kolay, yaşayana zor süreçler…

Derya Durhat: “Orada olmak iyi geliyordu, gidiyordum. Buraya gelirken onu bir daha bırakıyor gibi hissettim. Zordu. Abim var orada, ona emanet ettim. Burada eve girdiğimizde her şey bıraktığı gibi, çıkarttığı gibi. Beş altı günlük bir tatile gitmiştik. Geri dönecektik. Acımız çok tekrarlandı. Sürekli gözümün önünde zaten ama burada anıları var; kapı kollarında, elektrik düğmelerinde parmak izleri var. Orada da mezarı var. Arafta gibiyim.”

Mikail Durhat: “Trabzonspor’dan da sizden de Allah razı olsun bize vesile oldu. Çünkü onlar davet etmeseydi bizi, biz hala kafamızda git geller yaşayacaktık. Eşime dedim ki, ‘Besmelemizi çekelim gidelim.’”

O akşam benim de hayatımda unutamayacağım bir akşamdı.

Mikail Durhat: “Bizim için de öyleydi. Aslında bu tür protokollerin olduğu ortamlar mizaç olarak da sevmediğimiz şeyler ama bir davet var, oğlumuz düşünülmüş ve davete icabet etmek gerekir dedik. Ömer Asaf adına bir forma hazırlanmış. Eğer Ahmet Ağaoğlu orada bize formayı verip yolcu etseydi ben pişmanlık yaşardım ama o kadar mütevazı ve samimi idi ki, yanımıza geldi oturdu, sohbet etti.”

Derya Durhat: “Benim çocuğumun hayali futbolcu olmaktı. Trabzonspor taraftarıydı. O statta futbol oynayarak maçın kahramanı olamadı ama o akşam orada ‘Kahramanımız Ömer Asaf’ diye adı anons edildi.

Durhat çifti şimdi oğullarının anılarına, organları ile hayatta kalan çocukların sağlık haberlerine ve vasiyet kabul ettikleri farkındalık çalışmalarına sarılıyor… Ve tabii birbirlerine… Edebiyat Öğretmeni olan Mikail Bey, sağlığında oğluna armağan ettiği “Her şeye inat” kitabının ardından şimdi Göktuğ’un gençliğini konu alan bir öykü tasarlıyor. Bir nevi Ömer Asaf’ın da gençliği olacak… Ömer Asaf ve Göktuğ’un hikâyesi… Kanla değil canla bağlanan iki çocuk, iki anne, iki babanın hikâyesi artık. Mesaj çok açık: Organ bağışı hayat kurtardı!