9 yaşındaki Cahide ve Kaya’nın Üsküdar vapurunda son bulan hikayelerini okuduğumda onlardan çok da büyük değildim. O zaman çocukça “Ben onların yerinde olsam” diye kendimi düşünerek kurduğum cümleler şimdi orta yaşlarımda “Onlar ne hissetti, kalanlar şimdi ne hissediyor?” şeklinde everildi.

Tanrı'nın bile batıramayacağı söylenen “Peynir Gemisi” Titanic’in hikayesini de ilk o zaman okumuştum. Sonraki yıllarda sloganlarımıza konu olacak olan Kapitalizmi de en iyi o zaman anlamıştım. Karakterleri değil ama cepleri “birinci sınıf” yolcuların çoğu kurtarılırken, cankurtaran sandallarına ulaşmamaları için göçmenlerin olduğu katların kapılarının kapatıldığını okuduğum cümleler sayesinde…

Battığı sırada, yardım çığlıklarını bastırmak için şarkı söylenen gemi, Kapitalizmin insan ayrımı ve ezilen sınıf kavramlarını iliklerime kadar hissettiriyordu.

Ama şimdi fark ediyorum ki çocukça bir telaş içerisindeymişim; geçtiğimiz cuma günü Amasra’da yaşanan maden faciasında şehit olan madencilerin Titanic’in üzerine kapı kapatılan göçmenlerden ne farkı vardı?

O insanların da, cuma günü Amasra’da şehit olan madencilerin de yerin yedi kat altında, her gün cehennemi yaşamalarının, yerin üzerindeki “birinci sınıf”lar için bir anlamı yokmuş sanki. Zira yaşananları “işin fıtratı” bağlamında açıklamaya çalışmanın bende başka bir izahı yok. Alın size kapitalizm.

Titanic hakkında çok şey bilmeyen biri bile, zengin kızla fakir delikanlının aşkını bilir. Filme de konu olan aşkın kadın kahramanı o acıyı yıllarca içinde taşımıştı çünkü arada aşk bağı vardı. Vatandaşlarına oyla değil aşkla bağlı yöneticiler istemek hakkım!

Amasra’da şehit olan 41 madencimizin ve tüm maden şehitlerimizin anısına saygıyla.

Onları ölüme götüren karanlığa inat sonsuz dünyaları ışıl ışıl olsun!

BEN HELALLEŞELİ ÇOK OLDU

“Türkiye’yi barıştırma yolu zor ve engebeli bir yol ve bu yolda hep beraber yürümek zorundayız. Bu yaralardan biri de başörtüsü mevzusu. Burada bizim de yanlışlarımız oldu geçmişte. Ama değişmeyi, öğrenmeyi bildik.” sözleriyle başladı Kemal Kılıçdaroğlu konuşmasına. Helalleşme ve hesaplaşma sürecinde şimdiye kadar attığı, kabul görmüş adımların ardından toplum nezdinde sorun olmaktan çıkmış bir konuyu gündeme taşıdı. Çoğu partili olan kişilerin de tepkisini çekti.

Sayın Genel Başkan’ın, kaygılarını anlıyorum fakat bence, zamanla ve tecrübelerle oturan bir algıyı çıkıp birkaç cümle ve arkasından gelen yasa tasarısıyla çözmeye çalışmak değil doğru olan.

Gördüğüm bütün seçimlerde CHP’ye oy vermiş bir insan olarak, üniversite kapısından girerken başörtüsünü çıkartmak zorunda bırakılan arkadaşım için üzülen, “CHP’ye oy vermem onlar benim başörtüme küfrediyor” diyen teyzeye dilim döndüğünce anlatmaya çalışan, oğlunun-kızının mezuniyet törenine katılamayan annenin gözyaşlarını onunla birlikte içine akıtan ben bu parti için sahada ter dökerken zaten helalleştim onlarla.

Başörtülü kadınların oyunun önünü açmaya çalışan Kılıçdaroğlu önce, oturdukları koltuklarında köylüyü beğenmeyen, başörtülü kadınlara “örümcek kafalı” yaftası yapıştıran, bir köylü kadına sarılamayan, “Ahır gibi kokuyor” dediği köylünün oyu ile kendi oyunu bir saymayan Cumhuriyet “Halk” Partilileri ayıklasın partiden. Çünkü o kişilerin partideki varlıkları her zaman oylarının önünde olacak. O zaman da yasa masa hak getire…