Çok değerli ve bir o kadar da tehlikeli bir coğrafyayı vatan tutmuşuz. Kıtalar arası geçişlerin referansları elimizde. Kim ne kadar kuvvetli olursa olsun, uzak doğudan gelip, en kestirme kara yolunu kullanacaksanız bizim ile muhabbet ve dostluğunuz iyi olacak. Karadeniz’den sıcak denizlere ticari yük ve malzeme taşıyacaksanız, bize asla kafa tutmayacaksınız.

Balkanlarda etki alanları oluşturmak niyetiniz varsa, oradaki tarihi bakiyemizin buna müsaade etmeyeceğini hatırlayacaksınız. İran’a, Irak’a, Suriye’ye, dahası topyekûn Orta Doğu’ya yönelecekseniz her şeye rağmen o kadim coğrafyadaki insan ve kültürel bağlarımızın hala çok güçlü olduğunu bileceksiniz.

Kıbrıs’a hakim olmadan, doğu Akdeniz’de istediğinizi yapamayacaksınız. Kıbrıs’a ise, Anadolu’da son ocak sönmeden asla sahip olamayacaksınız. İstanbul’u her daim kıskanacak, İzmir’i selamlayarak geçeceksiniz. Ören yerlerimizdeki eski kültürel kalıntılar üzerinden vatanımızda hak iddia etmeye kalkışmanızın boş bir hayal olduğunu anlayacak; dünyanın yarısında bize ait bu tür tarihi eserlerin bulunduğunu hatırlayıp, üzüleceksiniz. Hasılı bizimle uğraşmaktan ya pişman olacak ya da vazgeçeceksiniz.

Bütün bu anlatımlar vatanımız için hassasiyetlerimiz ile ilgilidir. Sahip olduğumuz coğrafyanın değeri ayni zamanda dost olmayan ülkelerin de iştahını kabartmaktadır! Bizler bunun farkında olursak bu coğrafyada yaşama şansımız olur. Gafil davranırsak, gafil avlanacağımızı unutmamalıyız!

Her gün birbiri ile kavgalı, her gün birbirine hakaret eden koca koca insanların zehirli ok gibi kullandıkları sözlerden yorulduk. En güvenilir olması gereken kurumların yöneticileri bile dünyalık yığmak ile birbirleriyle yarışıyorlar. Yüce kitabımızda “az bir geçimlik” olarak tarif edilen dünya hayatına bu derece değer vermek ve onu vazgeçilmez görmek, bu günkü sıkıntılarımızın temelini oluşturmaktadır. Liyakat ve adalet üzerine kurulmayan hiç bir medeniyet ve devlet tarihte varlığını devam ettirememiş, yıkılıp gitmişken bizler hala, yakın ve mensup kayırmacılığını neredeyse ibadet olarak belirlemişiz. Böyle olunca da, gücü elinde bulunduranların olmayan merhametinin dağıtacağı adalet ve dahi esas alacağı liyakat ölçü olmaktan çıkarılmaktadır. Bu durum millet olarak tarihin uçurumuna yuvarlanmak tehdidiyle bizi karşı karşıya bırakmaktadır!

Bütün siyasi mensupları, kurum ve kuruluşları, esasında kendilerinin sebep oldukları bu tehdide karşı bir an önce duyarlı olmaya davet ediyoruz.

Yarın çok geç olabilir.