Kavgadan, çekişmeden, didişmeden beslenen bir toplum yapımız oldu. Herkes kendisi için istediğini, başkası için haram ilan ediyor. Bu da yetmiyor, bunu eşitlik ve demokrasi adına yaptığını haykırıyor! Aslında bu milletin aslı unsurlarından olan Kürt vatandaşlarımızı, siyasi gerekçeler ve dış egemen sömürenlerin talkın ve talimatları ile ayrıştırıp dünya kamuoyuna ayrı bir etnik grupmuş gibi pazarlayanları 1925 yılından itibaren ibret ve nefretle takip ediyoruz. Bu soysuz ve isyancı anlayış; Lozan’da önlerine gelen “Türkiye’den ayrılın” dayatmasına oradaki temsilcilerinin neden şiddetle karşı çıkıp, birlikte yaşamanın nefes almak kadar önemli olduğunu niçin söylediklerini hiç düşünmüyorlar! Bundan yaklaşık on yıl önce Yasin Börü isimli bir vatandaşımızın kurban eti dağıtırken öldürülmesi ve sonrasında meydana gelen olaylarda 50 vatandaşımız hayatını kaybetti. Bu gün “Kobani davası” adı ile anılan bu olayların genişleyip, neredeyse kontrolden çıkıp devlete isyan haline dönüşmesine halkı kışkırtıp sokaklara davet edip sebep olan, bu davanın suçlularına toplamda 407 yıl ceza verilince; vay eşitlik, vay demokrasi, vay hukuk, vay adalet diye slogan atmaya başladılar. Bu masum yüzlü cani ruhlular bilmeli ve unutmamalıdırlar ki; bu gün ülkemizde var olan demokrasiden ve eşitlikten en fazla yararlanan Kürt olarak isimlendirilen vatandaşlarımızdır. Yoksa siz; ipleri bu milletin düşmanlarının elinde olan tasmalı katil sürüleri ve terör örgütü üyeleri için mi, eşitlik ve demokrasi istiyorsunuz!

            Küreselleşmenin ve neoliberalizmin ülkemizdeki ileri karakolu aparatı olan terör örgütünün bir avuç “Siyasi kamuflaj” giymiş temsilcisi rolünde hareket eden zavallılara dememiz o dur ki; ekmeğini yediğiniz bu millete ve de üzerinde rahatça yaşadığınız bu vatana artık ihanetten vaz geçiniz. Yoksa bu ihanetlerin bedeli bellidir! Bu bir tehdit değil, aklınızı kullanma ve ahde vefanızı göstermenizi isteme refleksidir. Boşuna uğraşmayın. Kendisini bu milletin varlığına, bu vatanın dirlik ve birliğine adayan ve sizin oyuncağınız olmayı reddeden yiğit Kürt vatandaşlarımızı devletine karşı asla bir ihanetin içine sürükleyemeyeceksiniz. Hala anlayamadınız mı be kafasızlar, akılsızlar, izansızlar!

            Evet, artık bizde kendi vatanımızda neredeyse hasret kaldığımız; eşitlik ve demokrasi istiyoruz. Hastane önlerindeki sıralarda önümüzde sahte sığınmacıların sürüler halinde öncelikli muamele ve muayene olmasını istemiyoruz. Onlara tanınan ve bu milletin alın terinden tasarruf edilen parasız ilaç ve diğer bütün sosyal hakları da istiyoruz. Bir milyona yakın atanmayan öğretmenimizin, taşören işçilerde olduğu gibi bir defada atanıp bu problemin ortadan kalkmasını istiyoruz. Öğretmenlik görevi almak için neredeyse istilacı sığınmacıların vatandaşlığına geçmek zorunda kalmayı istemiyor, bu tür duyumlara isyan ediyoruz. Sığınmacılara tanınan haklara gıpta etmek istemiyor, herkesin istediği; eşitlik ve demokrasiyi de artık bizler de istiyoruz. Kendi vatanımızda her gün yeni kavgaların ne seyircisi ve de ne de taraftarı olmak istemiyoruz. Ekonomik imkânlarımızın arttırılması için; zımba teli, tükenmez kalem, kâğıt, memur servislerinin kaldırılması gibi komik uygulamaların değil; lüks araçların, lüks harcamaların, lüks toplantıların, lüks seyahat ve lüks kiralamaların, çifter çifter ballı maaşların sonlandırılmasını istiyoruz. Tasarruf genelgesinin hemen öncesinde, duyum almış gibi, üç yıllığına lüks araç filosu kiralayanların geriye dönük 6 aylık sürede yaptıkları bu tür işlemlerin hepsinin iptalini istiyoruz. Af değil, adalet istiyoruz.

            Daha doğrusu, Türkiye Cumhuriyetinin şerefli vatandaşları olarak; demokrasi, eşitlik ve kurum ve kuruluşlar ile devletin bütün unsurlarının içinde olacağı, hayatın her alanında gerçek bir tasarruf uygulaması istiyoruz. Yani hakkımız olanları istiyoruz.

            Çok şey mi istiyoruz?