Eğitim, bireyde istenilen davranış değişikliğini sağlama sürecidir. Bunu tüm Türkiye’de etkin kılmak ancak belirli bir modelle olabilir. Günümüzde yeni keşiflere gerek kalmadan, uzmanlarca ortak bir paydada bilim süzgecinden geçirilerek oluşturulacak sistemler uygulanabilir.

Eğitim modelimize temel yapı taşları olacak öğretmenlerin yetiştirilmesiyle işe başlamak daha uygun olacaktır. Öğretmen adaylarında kişilik özellikleri başta olmak üzere, meslek aşkı, iletişim becerileri, takım çalışmalarına uyum sağlama gibi özellikler aranmalıdır. Her şeyden önce bireyin doğası gereği öğretmenlik mesleğine ne derece uygun olup olmadığı göz önünde bulundurulmalıdır. Öte yandan kişinin akademik başarısı öncelikli şart olmasa da önem arz etmelidir. Her öğretmen adayı araştırmacı kimliğe sahip, eğitimde yeniliklere açık, faydalı buluşları önceki tecrübeleriyle harmanlayabilecek duyarlılığa ve yeteneğe sahip olmalıdır.

Öğrencilerin her birinin farklı ilgi ve yeteneklere sahip olduğu göz önünde bulundurulmalı, yaşadığı bölgenin konumuna, özelliklerine, ihtiyaçlarına ve koşullarına uygun bir eğitim sunulmalıdır. Dolayısıyla öğrencilerin temel olarak alacağı eğitimin haricinde onların yeteneklerine ve ilgi alanlarına uygun, kendini geliştirip ortaya koyabilecekleri programlar hazırlanmalıdır. Çünkü öğrenciler kendilerini ne kadar ortaya koyabilirlerse o kadar mutlu ve bir o kadar da başarılı olabilirler.

Öğrencilere konuları anlatmak, öğrenmeyi sağlamak için tek başına yeterli değildir. Asıl önemli olan gelişigüzel konuları anlatmak değil konulardaki kavramları ortaya çıkarmaktır. Çünkü kavramlarda derinleşmek konularda derinleşmekten daha kolaydır. Bu nedenle kavram odaklı bir eğitim anlayışı çerçevesinde yol almak ufkumuzu açacaktır. Başarıya tek bir anlam yüklenen, sınav merkezli eğitim sisteminden bir an önce vazgeçilmelidir.

Düşünce sistemimizi geliştirmeden yapılacak uygulamalar ezberci bir sistemi getirmektedir. Bu nedenle olguları sembolik değil uygulamalarla ortaya koymalıyız. Öncelikle öğretmenlerimize güvenmeli, onların verimli bir şekilde yol almasını sağlayacak ortamlar hazırlamalıyız. Öğretmenlerimizin, müfredatlarını dahi kendilerinin hazırlayabilecekleri bir model oluşturmalıyız. Unutmamalıyız ki, nüfus yoğunluğunun olumsuz etkilerini düşünerek modeli değiştirmek yerine, modeli kolaylaştıracak alternatifler sağlamalıyız. Nüfusun yoğun olduğu bölgelerde öğretmen sayısını artırarak verimi yakalamak daha iyi sonuçlar verebilir.

Her çocuk bir cevherdir. Önemli olan çocuğun yeteneklerini ve ilgi alanlarını göz önünde bulundurarak o cevheri ortaya çıkarabilmek ve çocuğun başarılı olmasını sağlayabilmektir. Okulu bir eğitim ve yaşam alanı olarak değerlendirip, her öğrenciye aynı dersleri vermek, bireysel farklılıkları indirgemek olacaktır. Farklılıkları ön plana çıkararak onları geliştirmek bizleri başarıya ulaştıracaktır.

Eğitim hakkında bilmediğimiz konuları araştırmalı, bildiklerimizi daha etkin kullanılabilir hale getirmeliyiz. En önemlisi de düşünce ve inanç sistemlerimizi ötekileştirerek değil, bilim süzgecinden geçirerek oluşturulacak bir anlayış bizi başarıya ulaştıracaktır. Bu sayede dünyayı yönetebilecek genç bir kadro yetiştirebiliriz.