Milli Eğitim Bakanlığında yöneticilik yıllarca tartışma konusu olmuştur. Önceleri yazılı sınav sonucuna göre yapılan atamalarda adaylar yönetici pozisyonuna getiriliyordu. 2014 yılında yapılan düzenlemelerle oluşturulan mülakat tiyatrosu, siyasetin ve belli bir grubun önerdiği adayların görevlere getirilmesine sebep olmuştur.

Okul yöneticilerinin merkezi sınav yöntemiyle atanacağı hususu vizyon belgesi ile taahhüt edilmiş ve bizzat Sayın Ziya Selçuk Bey ÖSYM ile sınav protokolü imzalayarak yöneticilerin yazılı sınav ile atanacağını beyan etmiştir. Bu gelişmeler yaşanırken geçtiğimiz ay ek1 puanlarıyla (yüksek lisans, çalışmışlık, ödül gibi geçmişte alınan belgeler) yönetici atama takvimi yayınlanmış ancak üç gün sonra geri çekilmiştir. Yayınlanan bu takvimi incelediğimizde dört yıl evvel usulsüz bir şekilde atanmış yöneticilere “kazanılmış hak” adı altında birtakım usulsüz uygulamalara devam edileceği görülmüştür. Hatta başarı belgesi, üstün başarı belgesi ve ödül adı altında aynı tür belgelere farklı puanlar verilerek birilerine kazanç sağlamak istenmiştir. İlk defa yöneticilik yapacaklar %80 değerinde yazılı sınava alınacak, 60 baraj puanı olan %20 değerinde mülakat uygulanacaktı. Aday yazılıdan 100 alsa bile mülakattan 59 verilerek rahatlıkla önü kesilecekti.

Milli Eğitim camiasında takvimin geri çekilmesi bir şeylerin değişeceğine olan ümidi artırmıştır. Ancak her zamanki gibi devletin imkânlarından nemalanan zihniyet başarılı olmuş ve bu takvim tam bir ay sonra hiçbir değişiklik yapılmadan önümüze getirilmiştir. Haliyle insanların aklında “MEB’i Kim Yönetiyor?” sorusu uyanmıştır.

Birileri “Adamlarımıza dokunursanız aşil tendonlarımızı kesmiş olursunuz.” derken haksız, liyakatsiz bireyleri görevde tutmayı amaçlamış ve ne yazık ki bunu başarmışlardır. Sayın Ziya Selçuk Bey, MEB’in içinde bulunduğu durumla ilgili doğru tespitler yapıp bunları dile getirerek camiada büyük takdir toplamıştı. Yapılacak olan değişiklikler anlatılırken yönetici atamalarının artık adaletli, liyakatli ve vatana sadakatli bireyler içerisinden seçileceği söylenmiş lâkin sözüm ona “danışman” adı altında Anadolu’yu diyar diyar gezenler, “Bakanın ne dediği önemli değil, biz ne dersek o olur.” demişler ve maalesef haklı çıkmışlardır.

28 Şubat 2019 liyakat darbesiyle binlerce eğitimcinin kul hakkını yiyerek, eğitimde huzuru katledenleri ödüllendirecek takvimin yayınlanması bırakın bugünü geleceğimizi dahi tehdit eder duruma gelmiştir. Geleceğimizin güvence altına alınması adına başta MEB, sonrasında ülkemizi idare edenler kendi menfaatlerini düşünen çetelerle değil bu memleketin gerçek sahipleri olan Türk Milletinden yana tavır koymalıdırlar. Eğitimin gerçek ihtiyaçlarını karşılayacak bir yönetici atama sistemini oluşturulmalıdırlar.

Eğitim çalışanlarımızın ümit ve heyecanlarının yok edilmemesi, MEB’in iradesine ipotek koyan burada adeta kendi yönetim biçimlerini uygulamaya çalışan bireylerin bir kez daha ödüllendirilmemesi için Sayın Ziya Selçuk Bey sorumluluk almalıdır. Bakanlık sadece felsefeyle yürütülemeyecek olup hele hele korkaklıkla sürdürülemez. Tarih kahramanları ve korkakları unutmaz.