Türkiye'de geçmişten bugüne uzanan bir devlet geleneği vardır. Devlet memuru çalışanlarının kalabilecekleri, dinlenebilecekleri hatta tatilini geçirebilecekleri ortamları sunan yaşam alanları yapıldı. Hakimevi, Subayevi, Polisevi gibi kurumların yanına 12 Eylül 1981 tarihinden itibaren bir de “öğretmenevi” eklendi. Bu durum öğretmenler için büyük bir umut olmuştu.

Öğretmenevlerinin kurulmasında eğitim çalışanlarına sosyal bir olanak sağlamak gibi ulvi bir amaç vardı. Ancak zaman geçtikçe bu amaç yerini maddi çıkarlara bıraktı. Devletin yük olarak gördüğü yapılar bir de iyi yönetilmeyince zarar eder hale getirildi. Bu kurumlar haliyle ya kapatılacaktı ya da ekonomik olarak desteklenecekti. Gelinen noktada da ikinci seçenek tercih edilmiş, bu kurumlardan yararlananlardan bu destek sağlanmaya çalışılmaktadır.

Kurumların ayakta kalması, faaliyetlerini sürdürmesi için illa ki maddi gelirler gerekmektedir. Benzeri yapıları inceleyince üyelerinin yarı fiyatına hizmetten yararlandığını görünce “Öğretmenevleri amacına uygun kullanılıyor mu?” sorusu aklımıza geliyor.

Eğitim çalışanları, öğretmenevlerini kullanacağı zaman bu kurumları aradıklarında genelde “Yer yok!” ifadesiyle karşılaşmaktadır. Öğretmenevlerinde kimlerin kaldığını incelediğinde müşterilerin % 73’ünün eğitim çalışanlarının dışındaki insanlardan olduğunu öğrendik. Olaya müşteri mantığı ile bakılırsa doğru gibi görünen durum hizmet mantığıyla bakılırsa da rezalet olarak tanımlanabilir.

Trabzon Öğretmenevi yıllardır Trabzon’a yakışmadığını bırakın kamu çalışanlarını, sokaktaki insanlar bile söylemekteydi. Sonrasında da Trabzon Büyükşehir Belediyesi eliyle zeminden 4 kat aşağıda yeşili olmayan ve denizi görmeyen bir öğretmenevi yapılmaktadır. Ne yazık ki eleştirilere kulak tıkayan, istişare yapılmasına izin verilmeyen bir mantıkla “Biz yaparız.” diyerek yapılan bir öğretmenevi.

Türkiye büyürken Trabzon’umuzda büyümektedir. Gerçi ufku açık gelecek kaygısı taşıyan yöneticilerin azlığından kaynaklanan nedenlerle bu büyüme sağlıklı olamamaktadır. Toplumumuzda da genelde bu iş bitsin, zaten yapılmayacaktı mantığı hakim olmuştu. Aslında Dünyayayı gezince yöneticilerin günlük olarak değil de hep gelecekle ilgili olarak planlamalar yaptığı için yapılanlar toplumun içine sinmektedir.

Gönül isterdi ki bu işler olurken Belediye Başkanından İl Milli Eğitim Müdürüne, Öğretmenevi Müdüründen eğitim çalışanlarına kadar Trabzon’a yakışan deniz manzaralı ulaşımı kolay yem yeşil bir ortamda hatta Trabzon mimarisini içeren ortak akıl ürünü bir öğretmenevi yapılsaydı. Ya da yapılması için mücadele edilseydi.

Biz, şuan ki durumu ortaya koyup gelecek yıllarda kamu yararı için yapılan düzenlemeleri ve hizmetleri birkaç kişinin faydasına değil de toplumun tüm kesimlerinin katılacağı ve faydalanacağı bir yapı kurmak istiyoruz.