Sinema bir anlatı sanatıdır ya da hareketli edebiyattır diyebiliriz. Hafta sonu sizlere yazmak için tam bu tanımın hakkını verecek bir yapıt izledim desem yerinde olur. Sıkı takipçilerimiz bilirler eğer gerçekten izlediğim bir sinemadan etkilenirsem hemencecik yazma hissine kapılırım ve tekrar tekrar filmi izler öyle geçerim klavye başına. “Bencil Dev” adlı yapıtta tam böyle bir sinema yapıtı olarak MUBİ’den karşıma çıktı. Filmin ismini bir yerden hatırlayacağım diyenlere de ek bilgi vermek isterim. Oscar Wilde’ın çocuk romanı vardır aynı isimde ve çok etkileyici de bir hikâye örgüsüne sahiptir. Çocuklarınıza okutmanızı tavsiye edebilirim. Filmin kitapla hiç alakası yok bunu da belirtmek isterim. (Gereksiz bilgi değildir. Kitap iyidir iyi.)

Neyse hikâyeye dönelim canlar.

2013 İngiltere yapımı yönetmenliğini Clio Barnard yapmakta.  Okuldan biri atılan diğeri ise uzaklaştırılan iki çocuğun İngiliz gettolarındaki hikâyesine yer vermekte. İki çocuktan biri (Bu arada çocuklar 13 yaşında) bir an önce hayata atılmak ister ve okuldan pek haz etmez, diğeri ise ailesinin baskısı ile birlikte okumak ister ama durum ekonomik olarak nanaydır. Gerçi iki çocuğunda ailesinin durumu nanay pozisyonunda. Çocuklar okuldan uzaklaştıktan sonra yaşamış oldukları kasaba da hurdacılık yaparak para kazanma hırsına girerler ve işe koyulurlar. Bilmiş olduğunuz gibi eğer bir canlı yaratık yaşı ne olursa olsun para kazanma hırsına girmiş ve ilk kazandığı parada bir haz yaşamış ise bundan sonrası iflah olmaz bir duruma doğru ilerleyecek anlamı taşımaktadır ki, çocukların biri bu hazzın içerisinde iyice hırslanarak hırsızlığa başlar.

Çocuklar bir hurda tüccarının eline düşerler ve adam kendilerini çalıştırarak sömürmeye başlar. Yönetmen iyi bir metafor yakalamış ne anlatmak istediğini direk kare-kare çekerek anlatmış hiç yan anlama girmemiş. Adam güçlüdür çocukları çalıştırırken hırsızlık yapan çocuk adamın hurdalığından bakır çalar. Hop bunları başka yere satmak ister bu sırada daha önce hırsızlık yaptığı başka adama parayı kaptırır. Adam anlar hırsızlığı ve çocuğu nükleer santralin elektrik kablolarını çalmasını söyler. Çocuklar giderler ve hani şu okumak zorunda kalan ikinci çocuk vardı ya çarpılır ve ölür.

Yönetmen çok iyi bir yerden yakalamış hayatı. Kendisini tebrik etmek gerek toplum gerçekçi bir yaklaşımla çocukların sömürülmesi ve sonrasında sisteme entegre ederken kaybolan hayatları muhteşem bir dille perdeye aktarmış. Çok sade bir hikâyeyi öyle güzel anlatmış ve sinema deyiminin hakkını vermiş ki film bittiğinde birkaç dakika koltuğunuzda kalakalıyorsunuz. “Ah ulan güçlüler!” diyorsunuz.

Filmi ülkemizde izleyenlerin çoğunluğunun içerisinde küçük bir burukluk bırakarak kendi geçmişine getireceğine inanıyorum. Benim geçmişimde pek hurdacılık yapma gibi bir durum söz konusu değildi ama bir keresinde incir toplayarak satma düşüncesi ile para kazanmak istemişliğim vardı. Sonrası buradaki gibi hazin bitmiyor rahat olun incirleri topladım satmaya giderken mahalle de yaşlı teyzeler gördüm getirte yiyelim dediler oturduk bir kasa inciri bir güzel yedik.

İyi ki de öyle yapmışım.

Ben bu filmden çok etkilendim sevgili okur. Lütfen sende izle. O kadar etkilendim ki kızgınlığım hala geçmedi. Yazının yayınlandığı bugünden 6 gün önce yazdım bu yazıyı hesap et hala daha kızgınım.  Umarım sizde benim gibi inciri satmak yerine mahalledeki teyzelerle yemişsinizdir.

***

Filmin resmi hikâyesi

Okuldan atılan 13 yaşındaki Arbor ve en yakın arkadaşı Swifty, bir at arabasıyla hurda toplayıp, karanlık işler çeviren Kitten’a satmaya başlar. Fakat Arbor, giderek Kitten’a benzemeye, onun gibi açgözlü ve istismarcı birisi haline gelmeye başlayınca gerginlik artar.

Mubi yorumu

Clio Barnard, The Arbor adlı çarpıcı çıkış filminin ardından, kasten bir masal olarak yapılandırdığı bu filmde, İngiliz sinemasının toplumsal gerçekçilik geleneğini sürdürerek sıradan insanların hayatına odaklanıyor. Arkadaşlık ve sınıf ayrımına dair hem sarsıcı hem de şefkatli bir öykü.

***

Aramız da İngiliz hayranı olanlar vardır filmin yabancı ismi budur, “The Selfish Giant”