Siyasi nefret, hakikati görme körlüğüne dönüşmüşse o hastalığın çaresi yoktur. Hangi şifa kapısında çare ararasan ara yüzüne bir şamar gibi örtülür kapılar.

Siyasi basamakları zamanın ruhuna uygun şekilde çıkan insanlar öyle birden irtifa kaybedip düşmezler.

“Düşer düşer” deyip içindeki nefreti siyasi bir literatür yapmak isteyenler şu minibüs sözünü unutmasınlar: "Bir günde kral olmadık ki bir günde maraba olalım".

İşin mutfağından gelip en tepeye çıkmak öyle tesadüflerle açıklanacak kadar basit değil. İlk, mahalli teşkilat başkanlığı, sonra ilçe ve il başkanlığı ve nihayeti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile siyasi yokluklarla siyasi yolculuk yapmak, siyaset tarihi okuyanlar için büyük bir karakter olmayı gerekli kılar.

Karadeniz'in ucra bir köşesinden ekmek ve aş savaşına katılmak için gurbete düşen bir ailenin içinden çıkıp (belediye başkanlığı) bu ilk basamağı başarmak bile kelimelerle kolayca anlatılacak bir öykü olmasa gerek.

Bizde kabul zorluğu var. Bizde idrak kabızlığı var. Biz öykünmeyi de övünmeyi de maharet bilenlerdeniz.

İstanbul Büyükşehir Başkanlığı'nı solun kalesi olan bir şehirde kazanmak hele de İslami bir kimlikle bunu başarmak harbi ile "tüfek silmeye" benzemez.

Memleket artık istikrarsızlık yaşadığında zihinlerde yalnız değildi.

Onun belediye başkanlığındaki icraatlarına şahit olanlar damgayı "geleceğin başbakanı" sıfatıyla onun kaderine vurmuştu.

Şartlar gergefini dokuyup "gel" dediğinde bir kurtarıcı olarak ortaya çıktı. Yine konjektür öyle istediği için yüzde 34 gibi mütevazi bir oyla tek başına iktidarın yolu açıldı.

Türk milletinin yolu açıldı ya onun için gerisi teferruattı.

O da istikameti gören başarıyı ören olmayı başardı. Üst üstte alt alta bütün rakiplerini topladı, çıkardı, böldü. Her seçimde güldü.

Evet hakikaten "Bir günde kral olmadık ki bir günde maraba olsun"...

Erdoğan sonrası için hesap yapanlar "ağır ağır çıksınlar merdivenleri" ki "eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak"la kala kalmasınlar.