“Şeriat dindir, şeriata hakaret dine hakarettir” deyip kestirip atmak, yapılan ve süregelen yanlışlıkları göz ardı etmek, düzeltmek için eleştirel bakışı “din düşmanlığı ve dinsizlikle suçlamak”, konuşanları “dine hakaretten” içeri atmak, susturmak düşünceye, akla ve beyne yapılabilecek en büyük ihanettir. Bu uygulama, “düşünme” demektir, “eksiklikleri ve yanlışlıkları gidermek için yeni yollar, yeni yöntemler arama” demektir; “ilerleme, olanla yetin” demektir; İnsan düşüncesine, insan beynine “soru sorma, sorgulama ve itaat et” demektir. Öyle ya, Tanrı buyruğu böyle, hadisler-sünnetler böyle deyip kendilerini sorumsuz sayıyorlar. 

Öyle de “Tanrı buyruğu, peygamber söylemi” deyip “kendi yorum ve ihtiraslarıyla” katliamlar yapan “muhterisleri tarihte durduran bir güç, bir bilge, bir okul olabilmiş midir? Emirlerin, halifelerin, şahların, padişahların zindanlarını, yağlı kementlerini, darağaçlarını durduranlar, kelle kesen kılıçlarını köreltenler, “hayır, yapamazsın” diyenler karşılarına çıkabilmişler midir? Çıkanların akıbetleri çok korkunç olmamış mıdır? Her şeyi “Allah adına” yaparlarken tarihi katliamlarıyla doldurmamışlar mıdır?

Şeriat denilirken, şeriat eleştirilirken, şeriat anlatılırken “din adına, Allah” adına hükmedenlerin işledikleri zalimlikler söylenmek istenmektedir. Kendilerini, iktidarlarını düşünmek, güçlerini koruyabilmek, saltanatlarını sürdürebilmek, SALTANATTA KALABİLMEK İÇİN için her gücü kullanabildikleri ve korkunç cinayetleri işleme yöntemleridir şeriat. İnsanı öldüren, kurşuna dizen, darağacına çeken, kellesini vuran, boğduran, küçücük çocukların gözlerini kızgın demirle yakarak kör eden, insanın elini, kolunu kesen, düşünen ve soran insanları, bilgeleri, yazarları, şairleri gözlerini kırpmadan zindanlarda çürüten, otellerde cayır cayır yakan uygulamalardır şeriat.

Bu yüzden şeriat “din” değildir. Şeriat din adına, Allah adına yönetenlerin yarattıkları “acımasızca, gaddarca, zalimce, diktatörce” yönetim biçimidir.

Şeriat Ömer’i, Osman’ı, Ali’yi öldürmek, Hz. Muhammet’in torunlarını yok etmektir.

Şeriat Emevilerin, Abbasilerin İslam adına izledikleri kanlı siyasettir. Abbasi Halifesi Ebu Cafer El Mansur, zulmüne karşı başkaldıranları öldürmek için büyük İslam bilgini İmamı Azam Ebu Hanife’den istediği fetvayı alamadığı için onu zindana atması ve “zehirli şerbet içirerek öldürmesi” keyfiliğidir şeriat.

Şeriat, amacı ne olursa olsun, oğullarını, kardeşlerini, çocuklarını, özbeöz babasını, amcasını, kız kardeşlerini katletmek, onca padişahın ardından III. Mehmet’le de on dokuz erkek kardeşini, sonra da yirmi kız kardeşini boğdurmaktır. Oğlu şehzade Mahmut da bu gaddarlıktan kurtulamamıştır. Osmanlıda tahta geçme olasılığı bulunan akrabaları öldürmek bir görenektir, ta ki kafes hayatı başlayana kadar.

Çocuğu şehzade olabilecek “hatunlar”, ikballer, gözdeler, cariyeler boğdurulup Sarayburnu’ndan Marmara’nın mavi sularına bırakılmıştır. Ağzı-dili olsa da Marmara ve Sarayburnu konuşsa. Hiç kimse konuşmazdı, sormazdı, anlatmazdı. Herkes kör, sağır ve dilsiz olurdu. Hele şairler bu katilleri överek onlardan kese kese altın alırlardı.

Haremde görevliler, dili kesik ve erkekliği alınmış hadımlardan oluşurdu.

Şeriat, tarikatların karanlık, loş, ıssız dehlizlerinde din adına alınan sapkın kararlarla “Kubilay’ın başını vahşice keserek sokaklarda dolaştırmaktır.” 

Şeriat, Taliban’ın Afganistan’da, IŞİD’in Suriye’de, Suudilerin Arabistan’da yaptıkları vahşet, kadınlara uyguladıkları acımasızlık, köle-cariye ve cahil bırakma, kültür miraslarını kırıp dökme-yok etme, büyük kalabalıkların önünde kılıçla insanların kafalarını bedenlerinden ayırmadır. En küçük merhamet, bağış, af gibi insani erdemlere yer vermemektir.

Şeriat kadınları, iki kadının tanıklığını bir erkeğin tanıklığına denk saymak, çocukları çağdaş eğitimin dışında tutmak, özgürlüklerini köleliğe çevirmektir.

Şeriat, akla, bilime, teknolojiye, sanayiye sırtını dönmek; güneşi balçıkla sıvamak, yaşamın ışığını söndürmek, bu dünyadan koparıp öteki dünyaya mahkum etmektir.

Şeriat hakları ve özgürlükleri bireye vermemek, insan, kadın, çocuk ve hayvan haklarını tanımamak, doğaya ve ağaca sahip çıkmamaktır; tahrip etmektir. İnsanı öldürmekle ağacı kesmenin aynı şey olduğunu görmemektir.

Şeriat, insanların yapmak istedikleri kötülükleri, zalimlikleri, gaddarlıkları, canavarlıkları durduramayan, zindanları, darağaçlarını, idam sehpalarını boş bırakmayan, cellatlara sürekli iş yaratan bir rejimdir.

Demokrasi, halk iradesine dayanan, hak, hukuk, adalet, kardeşlik ve renkleri, dilleri ve dinleri arasında ayrım gözetmeksizin herkesi eşit gören bir insanlık rejimidir. Hiç kimsenin yaşama hakkını elinden almadığı gibi en hasta ruhlu insanları da tedavi etmeye çalışır. Hırsızlık yaptığı, katil olduğu için de, kimsenin elini, kolunu kesmez, kimsenin canını almaz. Hele, insanın köleliğine asla izin vermez.

Şeriat, ümmet anlayışıyla insanı sürüleştirmek, yönetenleri çoban görmektir. Evrensel ahlak ve evrensel hukuku yok saymaktır. Bireysel akla değer vermemektir. Bu bağlamda şeriat gerçek dışılıktır, yaratılan bir “hayal dünyasıdır”, idelerin yaşama uyarlanmaya çalışılmasıdır.

Her ne kadar “şeriatın kestiği parmak acımaz” dense de, sorunları çözmeden şeriatın kestiği tüm parmaklar insanlık var oldukça insan adına kanayacak ve yürekler yanacaktır.

Sevgiyle, esenlikle kalınız…

NOT: Haftaya, göklere çıkardığımız Osmanlı Sarayındaki katliamları yazacağım.