Trabzon işgali döneminde Ruslar, geleceğe dair planlarının içinde ulaşımın çok önemli bir yer tutacağını biliyorlardı. Bölgede kalıcı olduklarını düşünüyordular. Kentten köylere dağlara kadar ulaşım yolları yapma konusunda aceleci ve ısrarlıydılar.

Ulaşımdan önce de şehrin kültürel varlıklarının envanterini çıkartmak da geleceğe dair önem verdikleri konu idi. Kültürel kodların, geçmişin izlerinin ortaya çıkartılması ve bir toplumun hedeflerini tutturmada önemli bir rol oynadığı bilincindeydiler. Ortahisar Fatih Cami yanında bulunan ve Müslümanlarca Hoşoğlan Türbesi olarak bilinen türbede yapılan kazıda Trabzon İmparatorluğunun  imparatorlarından  IV. Aleksiosun mezarının bulunması Rumlara karşı hem  bir jest hem de Rus Ortodoksluğunun hakimiyetinin sembolü olarak kullanılmıştı.

1916 Nisanında gerçekleşen işgal sonrasında evini yurdunu terk ederek muhacir çıkan Türklerin yanı sıra bu imkanı bulamayan geride kalan Trabzonlular da endişe içinde yaşamaya başlamıştılar.

Şehrin yönetimi için oluşturulan belediye yönetimi Rum Ermeni ağırlıklıydı.

Türkler yönetimde yoktu.

Trabzon işgal kuvvetleri de doğrudan Rus Kafkas Orduları Komutanlığının emrinde idi.

Ruslar bir yandan Ortodoksların hamiliğine soyunup, Ortodoksları Moskova şemsiyesi altında toplamaya çalışırken, bu arada camiye çevrilmiş eski kiliseleri yeniden Rumların kullanımına açmak konusunda da çok istekli davranmıyorlardı.

Çünkü süren savaşın nasıl sonuçlanacağına dair kesin bir kanaat taşımıyordular.

Bu arada Ruslar önemli bir arkeolog ve sanat tarihçi grubu ile Trabzon'un tüm geçmişine yönelik kültür varlıklarını araştırıyordu.

Bugünkü Ortahisar Fatih Camiinde kazı ve araştırmalar yapan Rus sanat tarihçileri şehirde buldukları tüm kültür varlığı malzemeyi Fatih Camii’nde depoluyordular.

Camide artık ibadet yapılmıyor, depo olarak kullanılıyordu.

Fakat bir gerçek daha vardı ki hem Rus donanmasına ait, hem de kara kuvvetlerine ait Rus askerleri Trabzon’u işgalin hemen ardından şehri talan edip değerli ne varsa kap kaçak camilerdeki halılar da dahil olmak üzere el koymuşlardı.

Hatta Akçaabat’taki tütün deposunu da yağmalayıp ele geçirdikleri tütün balyalarını Batum'a sevk edip  aralarında paylaşmışlardı.

Sosyal ve kültürel anlamda da bir yandan kentin tarihini araştırma görevini üstlenen Rusların her attığı adım bir hesaba dayanıyordu.

Buna rağmen, fetihten önce Trabzon imparatorlarının taç giydiği yer olarak kutsal sayılan bir mekânın hemen yeniden kiliseye (Ortahisar Fatih Camii) döndürülmemesi Rum cemaatinin de çok zoruna gidiyordu.

Rusların ve Rumların da ayrı ayrı hesapları vardı Trabzon adına...

Rum cemaati ve kilise mensupları bu durumu bir türlü kabul etmiyorlardı.

Kurdukları arkeoloji derneğinin üyelerinin de bulunduğu bir grup doğrudan Ortahisar Camii’nin içine girip tüm Trabzon'dan toplanan resmi evrak ve el yazması dahil tüm eserleri inceleyip el koymak istiyorlardı. Nitekim kalabalık bir grup halinde Fatih Camii’nde alıkonulan evrak ve diğer kültür varlıklarını elde etmek isteyen Rumların bu hareketi askeri güçle engellendi.

Rus araştırma heyetinin başındaki Uspenski çalışmalarının engellediğini belirtirken halen Hristiyanlarca kullanılan mevcut kiliselerine, Rumların incelemelerine izin vermediklerini raporlarında anlatıyordu.

Trabzon'da bulunan Türk-İslam el yazması eserler ve evraklar toplanıp incelenmek amacıyla Rusya'ya getirilmek üzere sandıklara doldurulurken faaliyette bulunan kendi dinlerinden ve mezheplerinden (ortodoks) olmalarına rağmen Rumlar inceleme yapmak üzere Rus araştırma ekibini kiliselerine sokmuyorlardı.

Bu durum Rus inceleme heyeti içinde bulunan Mimar Ressam N.B.Baklanov tarafından da Rumların faaliyette bulunan mabetlerine girip inceleme yapmalarına izin alamadıklarına dair yazdığı raporda belirtilmişti.

Muhacirlik esnasında malını mülkünü dükkânını terk edip gitmek zorunda kalan Trabzonluların yerlerine Rumlar ve Ermeniler el koymuştu.

Özellikle tapu ve ticari belgeler çok önemli idi.

Çünkü tarla, ev, ticarethaneler Rumlar tarafından sahiplenilmişti. Bunlar Rusların raporlarında mevcuttur.

Türklerin geri dönebileceğini düşünmeden yapılan bu hareketler karşılığında Rus araştırma heyeti Ortahisar Camii’nde toplanan evrak ve diğer kültür varlıklarını korumak adına önlem almasına rağmen pek de başarılı olamamıştır.

Oysa aynı yıllarda fetihten bu yana ibadete açık olan kiliselerde Rus heyetinin araştırma yapmasına Rum cemaat yetkilileri türlü mazeretlerle izin vermiyorlardı.

Bu arada 1914 yılında Osmanlı'nın İstanbul’daki Rus Arkeoloji Enstitüsü'ne el koyulmasını da bahane ederek barış yapıldığında Rusların el koyduğu el yazmaları ile İstanbul’da Türklerin elde ettiği el yazması ve koleksiyonların takas edilebileceği Rus Araştırma Heyeti Başkanı Prof. Dr. Fyodor İvanoviç Uspenski'nin raporlarında dile getirilmiştir.

Bu amaçla da hareket ettiklerini raporlarına yansıtmış olmaları ayrı bir düşünce olarak kayıtlara geçiyordu.

Bu arada Rum cemaati ileri gelenleri de, kiliseden camiye çevrilmiş yedi adet camide namaz kılmayı yasaklayan, Rus işgal kuvvetlerinin artık buraları kiliseye çevirebilirsiniz iznine rağmen temkinli davranarak savaşın nasıl sonuçlanacağını beklemişlerdir.

Bu bekleyişin sonunda, Rum topluluğu önderleri başka bir hayalin peşinde olduklarını Paris Konferansında (2 Mayıs 1919) Trabzon Valisi Cemal Azmi Bey’in şehri terk ederken teslim ettiği metropolit Hırısantos tarafından öne sürdüğü isteklerde (Pontus Devleti Kurma hayali) görülüyordu.

Trabzon, 1918’de işgalin sona ermesi ile harabe bir kente dönen, muhacirlerin bıraktıkları gibi bulamadıkları memleketlerinin bu ızdırabını uzun yıllar yaşamıştır.

Trabzon’un tarihi geçmişi içinde 19. yüzyıl tam bir yıkım, açlık, sefalet dönemi olmuştur.

Buna rağmen savaş ve işgal döneminde bile zengin tarihi geçmişi şehrin önemine dikkat çekmek adına araştırılması o zamanın Çarlık Rusya’sı için önem arz etmekte idi.

***

2023'TE BALIK OLMAK

Balıklar var ya,

O sevimli balıklar.

Mavi suların nazlı yaratıkları.

Okyanuslardaki büyüklerinden söz etmiyorum...

Hani bazen deniz kıyısında otururken, iskelede gezinirken görüp sevdiğimiz incecik narin balıklar.

Parıl parıl parlarlar

Kimi seyreder güzelliklerinden nasip alıp ruhlarını dinlendirirler.

Kimi de olta atar.

Balık aklı deriz ya.

Oltaların ucunda çeşit çeşit yemler,

Özenle hazırlanmış sofra gibidir.

Birine bakar,

Ötekine imrenir,

Karnını da doyurması gerek.

Sonuçta kancayı yutar.

Birinden birine heveslenip takılır oltanın ucuna...

Kıyısında bekleyen elindeki oltası ile balıkçı da denizden rızık çıktı der.

Mutlu olur işte.

Ne şekline tadına ne de rengine heveslenmemeliydi balık,

Mavi sularında denizde nasibini ararken.

Ne de kandırmamalıydı insan.

Onca rızık dururken...

Tabi balığı anlarsın oltanın ucuna takılan yemin sonunu getireceğini bilemeyecegini de,

Ya insanoğlu?

Ah insanoğlu... Oltan da çok

“Yem”in de...

salla dur...

nasıl olsa bir ara takılan olur.

Bir de martılar vardı değil mi,

Kayığın kıçında bekleşen,

Ağdan çıkan

Balıklardan nasiplenen...

O da anlamaz ki

Balıkçının derdinden...