İlk yarı değerlendirmesinde, takımın Kinsey-Odom neşteri vurulana kadar oyuncu bireyselliğine dayalı oynadığını, hamle sonrasında ise geçen sezondaki düzenine döndüğünden bahsetmiştik. Bu hamle ile coach’a kredi verilirken, takıma da kısa vadede ivme kazandırılmıştı.

Ancak ikinci yarı başlangıcıyla beraber daha fazla ön plana çıkması gereken takım düzenini, sahaya yansıtmakta zorlandığımız gibi saha içinde çok kırılgan bir yapıya büründük. 3 oyuncuya dayalı oyun sisteminin zaafları tekrardan karşımıza çıkmaya başladı.

Hardy-Stipanoviç-Veliçkoviç üçlüsü oyunun sadece hücum kısmında oynayan tipte oyuncular. Özellikle uzunların savunmayı ikinci plana almaları, takım savunmasının da tamamen dağılmasına sebep oluyor. Hardy’nin de savunmada rakibin en iyi skoreriyle eşleşmesi ile, bu 3lüye karşı oyunu iki tarafta daha dengeli oynayan her ekip avantaj sağlıyor.

Geçen sezon kenardan gelenlerle kapatılan Veliçkoviç’in savunma zaafı, bu sezonki formsuzluğu ile birleşince sahadaki varlığı kabul edilemez bir hal alıyor.

Son transferle gelen isimlerin hücum tehdidinin olmaması göz önüne alnınca, Hardy rakiplerin savunma konusunda önlem alacağı ilk isim. Onun penetre ve dış şut tehdidi olmadığında Trabzonspor M.P hücumu tamamen tıkanıyor. Takımın artık ezberlenen bu sistemine karşı rakipler kolaylıkla önlem almaya başladı. Bu durumda takım içinden başka isimlerin rol alması ve alternatif oyun planı ihtiyacı ön plana çıkıyor. Ancak bu konuda en ufak bir hamle gözlemleyemedik.

Takımın yapısını bir kenara bırakıp da coach konusuna dönersek, coach oyuncuların hepsinden daha formsuz. Sezon başından beri Veliçkoviç konusundaki takıntısı ve rotasyondaki hatalarıyla takıma ciddi zarar veriyordu. Yaptığı transfer hamlesi sonrasında da kendisine verilen krediyi çok çabuk tüketti. 

Başarılı olduğu sisteme döndüğünde takımın kontrolünü almak yerine daha fazla kaybetti. Bunun temel sebebi, herşeyin ilk geldiği andaki duruma geleceğini zannedip “nasılsa oynarlar” havasına bürünmesi. Böylece önceki hataların üzerine, oyuna müdahale etmemesi de eklenmiş oldu.

Geçtiğimiz hafta Ergin Ataman maçı elinden alıp giderken arkasından bakan Markovic, Karşıyaka’ya karşı Hardy’nin yokluğunda da herhangi bir alternatif üretemedi. Sonuçta, bu sezon pek çok maçta olduğu gibi yine sınıfta kaldı. Takımımız tarihinin en ağır yenilgisini alırken, işin daha kötü yanı Karşıyaka’nın bu sonuca kendisini hiç zorlamadan ulaşmasıydı.

Avrupa’da son maçlar öncesi mevcut durumda, evimizde farklı yendiğimiz Trento grubu lider bitirmeyi garantiledi. Takımımız ise Emilia ve Karşıyaka karşısında son iki maçta ortaya koyduğu performans ile yalnızca grupta liderliğini kaptırmakla kalmadı ayrıca Avrupa’ya da veda etti. Bu avantajı kaybedip, Avrupa’dan elenirken sahada gösterilen performansın da izahı olamaz.
Coach’un tarafından bakarsak; kazanılan maçlar oyuncularının performansına, kaybedilen maçlar da rakip antrenörlerin sana karşı üstünlüğüne bağlanırsa ortada büyük bir sorun vardır. Coach olarak takıma daha fazla bir şey katamadığını farkettiğinde ayrılık zamanı geldi demektir.

Ne yazık ki, yerli-yabancı ayırt etmeden Türkiye ve özellikle Trabzon’da istifa mekanizması sağlıklı çalışmıyor. Yönetimin tanıdığı fırsatlara rağmen, “sistemli başarısızlık içinde olanlar” sorumluluk almazlarsa gereken hamle yönetimden gelmeli.