Dünyamız, uluslararası ekonomik savaşların devam ettiği bir döneme girmiştir. Başta ABD olmak üzere egemen güçler, zayıf ve geri kalmış orta doğu ülkelerini oluşturan Müslüman toplulukların yer altı ve yer üstü zenginliklerini ele geçirmek için yirmi birinci yüzyılın savaşlarının körüklendiğine dair birçok örnek vermek mümkündür.
İslam dünyasını bazen ılımlı İslam, bezen de misyonel faaliyetlerle yok etmek ve Ortadoğu’ya İsrail’i hakim kılmak için yapılan çalışmalar Ortadoğu’yu ateş çemberi içine almıştır. Ülkemizde dini grupların önderleri ve politikacıların bir kısmı ruhanilerle diyalog peşinde bir kısmı ise AB kriterlerine uyum sağlamanın yollarını aramaktadır.
Kapitalist kültürel mantığa göre siyaseti para belirler. Milli ve manevi değerlerin satın alındığı, siyasetinde hileyi şer ile ele geçirmeden geçtiğine inanan hakim güçler bugün Irak, Suriye ve Türkiye’de anarşi yaratmış; Türkiye’nin başına PKK’yı,  Suriye ve Irak’ın başına IŞID gibi kökü dışarıdan beslenen çatışmalarla ateş çemberi içine alınmıştır.
İnsan hakları adına teröre bulaşmış kişileri savunanlar, gerektiğinde taviz vererek cesaretlendirilen PKK gibi çocuk katilleri ve çocuğunu bu uğurda kaybetmiş anaları yok sayarak, terör örgütünün liderini bile affetmek gibi girişimleri desteklemek siyaset yapmak anlamına gelmez.
Devlet karşıtı, terör faaliyetleri içinde bulunan kişileri desteklemek adına parlemento içinde ve dışında faaliyet gösteren, ülkenin her türlü imkanlarını kullanıp ve bu ülkenin üniversitelerinde eğitim almış olmaları da üzücü olduğu kadar düşündürücüdür.
Ülkemizde etnik ve dini cemaatlerin etki alanına giren siyasi iktidarın politik çalışmalarını izlediğimiz zaman gizli ve gizemli niyetlerin ne olduğunu anlamak mümkündür. Nitekim AB adı altında Kuzey Kıbrıs’ta gelinen nokta ABD’nin Irak’ı işgali  ve Irak’ın kuzeyinde oluşan ateş hattı, ülkemize yönelik tehdit oluşturmakta ve PKK’ya güven sağlamakta ve şu anda yaşanan sıkıntıların kaynağı burada yatmaktadır.
Ülkemizin küresel tehdit karşısında küresel güç politikalarına karşı hangi siyasi tedbirleri alacağını ve yirmi birinci yüzyılın getireceği zor şartların nasıl aşılacağının hesabı iyi yapılmalıdır. Aksi halde İsrail ve ABD’nin emperyalist ve acımasız gizli ve gizemli böl parçala yönet politikaları İslam aleminin bulunduğu coğrafyadaki  yer altı ve yer üstü kaynaklarını içine alan topraklarda genişleme imkanı bulacaktır.
Siyasi bilimcilere göre ; İslam dünyasının lider ülkesi olmak en fazla Türkiye’ye yaraşmaktadır. Fakat burada bir sorun bulunmaktadır.
Atatürk’ün emaneti Türkiye’nin laik, batılı bir ülke olduğunu tanımlaması, günümüz dünyasının getirmiş olduğu teknolojik yarışta yerini alması ile mümkün olacaktır. Ve Türkiye’nin gerçeği burada yatmaktadır.
Türkiye, iktisadı ve siyasi politikalarını iç ve dış tehditleri de dikkate alarak planlamalı ve hızlı gelişen teknolojileri takip ederek Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyet seviyesine ulaşmanın yollarını aramalıdır.