Trabzon olarak hep övünürüz 5000 yıllık bir geçmişimiz var diye. Haklıyız, zaten tarih bunun tanığı.
Şehrimiz, geçmiş medeniyetlerin kalıntılarıyla ve ecdadın bize emaneti eserleriyle köklü kadim bir mimari zihne sahip. Ama onun bugünkü sakinleri pek de kadim bir zihniyette değiller.
Ne mi demek istiyoruz, okuyun o zaman..
Şehrimizi yönetmiş dünden bugüne ne kadar idareci varsa hepsine eseflerimi bildireceğim.
Şehrimizin hemen yanıbaşında Yalıncak Mahallesi..
Bizim bildiğimiz şekliyle sebze ve meyve ambarı..
Şimdilerde bu ambarda fare var, içini tam takır yapmak üzre. Ambardaki mevsim mevsim meyveler çalınıyor, yerlerine birer taş bırakılıyor.
Karpuzlar, domatesler, incirler, elmalar, armutlar daha nice mamulat ve zerzevat yok olurken, beton yığınları fışkırmaya başlıyor ambarın her tarafından.
Tarümar edilen bahçeler, tarlalar; hasat yerine kesat bir sesle "Ben yok oluyorum" ağıtını söylüyor.
O ağladıkça daha da yükseliyor binalar, villalar, beton amcalar.
Eski şehirlerin kayalık, işe yaramaz arazilerde kurulduğunu görecek kadar basiret ehli olamayanlar, mühendis cetvelleriyle "Aç avucunu vurayım" diyor.
Şehrimizin Beşirli ambarını  mezarına yerleştirdik. Sırada bekleyenler biliyor ki bizim de az ömrümüz kaldı. Beton kanseri; bilimlik zihniyetin uygar okullarında zerk edildi fen işlerine. Karataşa düşman, çimento gençlik yetişti ya!.. Artık bu ambarların ömrü sizlere ömür.
Eski Trabzon, o zaman teknoloji çok gelişkin olduğu için; kayalık, pörtüklü arazilere kurulmuş. Bugünün delici ve kırıcı aletleri bir murç kadar iş göremediğinden eskiler tercihini işe yaramaz arazilerden yana kullanmış olabilir.
Zamanenin TE cetvelli akil akademisyenleri "İlkel aletlerle tarım arazilerinden başka arazilerde bina yapacak kadar ehil değiliz" diyorlar. "Bizi yadırgamayın bütün hünerulatımız budur" diyorlar.
Sonra karpuz dediğin nedir, biz de boş olan bir karpuzu gövdemizin üstünde gezdiriyoruz da ne oluyor?
Yöneticilerimiz katliamlara çok üzülüyorlar. Biz de üzülüyoruz Gazze'ye, Türkmenlere, Uygurlara ve hepsine.. Onlar Allah'ın canı.. Peki bitkiler kimin canı. Veyahut hangi canın kanı..
"O kadar derin değil diyorlar", binaları dikiyorlar..