BİN KUPA ALINSA DA ŞİKE DAVASINI SATAN HAİNDİR!

Türkiye’yi sarsan 3 Temmuz Şike sürecinin üzerinden neredeyse 6 yıl geçti. Fenerbahçe başta olmak üzere birçok kulübün Türkiye’de şike yaptığı sportif hukuk açısından her alanda tescillendi. Ama ne yazık ki ülkemizde şikeyi yapanlar hala cezalandırılmadı. Bu cezalandırılmayanlar ise halk tarafından ödüllendirildi. Özellikle Trabzon halkı tarafından… Ahlaktan, erdemden, dinden, yalansız dünyadan, dürüstlükten, kimsesizin kimi olmaktan söz edenler ne yazık ki ahlaksızlığın en büyüğünü yapanların yanında saf tuttular. Nihayetinde CAS’ın (Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi) kararından sonra yeniden tartışma alevlendi…

Özellikle Trabzonspor cenahından pis kokuların gelmeye başladığına dair emareler belirdi. CAS süreci bittiğine göre artık futbolun en büyük patronu FİFA’yla ilgili bir süreç başlatılması gerekiyordu. Bunun için de resmi siteden yönetim, bu işin peşini asla bırakmayacağına dair açıklamada bulundu. Başkan Muharrem Usta da benzer açıklamaları kamuoyu önünde yaptı. Artık her birimiz FİFA sürecinde neler yaşanacağını beklemeye koyulmuşken Trabzonspor Hukuk Kurulu Üyesi Hakan Orhan, gönüllü ve ücretsiz yaptığı görevinden istifa ettiğini açıkladı.

MİDE BULANDIRICI GELİŞMELER YAŞANIYOR

Ardından Yönetim Kurulu Üyesi Gökhan Saral, şike ile çalınan kupanın, hiçbir başka kupa ile ölçülemeyeceğine dönük açıklamalarda bulundu. Midemiz bulanmadı değil… Hem istifa, hem de FİFA süreciyle ilgili olarak başta Hakan Orhan olmak üzere birçok kişiyle konuştum. Edindiğim izlenim bende gerçekten olumsuz duyguların doğmasına sebep oldu. Çünkü bana öyle geldi ki yönetim gerçekten bu şike sürecini savsaklama çabası içinde ve FİFA’a başvuruyu ‘dostlar alışverişte görsün’ şeklinde bir yaklaşım içinde değerlendiriyor. Gerekli adamları atmıyor. Asıl yapılması gerekenleri yapmıyor. Tüm yükü Hukuk Kurulunun sırtına yüklemiş ve kendisi kenardan seyrediyor.

Peki ne yapılabilir bu süreç içinde?

Bakın, artık dünyada bir gerçek var. O da kamuoyu yaratmaktır. Tüm resmi kurumlar, haklının yanında, haksızlığın, adaletsizliğin karşısında değil ne yazık ki!... Hele endüstriyel futbolun ortaya çıkışıyla birlikte paranın gücü, her şeyin üzerinde görülüyor. Bu düşünceye karşı bir tek silah var o da kamuoyu yaratmak… Yani bir haksızlığın yaşandığına dair halkın bilinçli bir şekilde olayı öğrenmesini sağlamak ve sorumlu makamdaki insanların da doğru kararı vermesi yönünde onları zorlamalarının yolunu açmaktır.

TRABZONSPOR’U YÖNETENLER  HEP KORKAK, ÜRKEK DAVRANDI

Şunu ifade edeyim ki Trabzonspor şike mücadelesini hep eksik, hep korkarak verdi. Ne şike mağduru Başkan Sadri Şener, ne daha sonra göreve gelen, ‘Kupa benim namusumdur. Ya kupa beni alacak, ya ben kupayı’ diye beylik sözler eden İbrahim Hacıosmanoğlu, ne de iktidara en yakın başkanların başında yer alan Muharrem Usta, bana göre doğru bir çizgide yürümedi, yürümüyor ve yürüyemez de… İktidardan ödü kopan insanların, Trabzonspor’un namus davasına ölümüne sahip çıkabilecek cesarette olmadıklarının farkındayım.

Bir tek başkan, bir tek yönetici, bir tek sivil toplum örgütü, bir tek belediye başkanı da bu büyük davayı siyasete kafa tutarak sürdürmedi, sürdürmüyor ve sürdüremez de… Zaten başından itibaren hiçbirinin, “Türkiye’de şikenin ve şikecilerin cezalandırılmamasının en önemli sebebi siyasi iktidar ve onun en tepesindekidir” diyebildi mi? Demedi, demiyor ve diyemez de! Sadece taraftarı oyalama peşinde koştu durdular.

BÜYÜK LOBİ MÜCADELESİ  ŞART,  YOKSA  KESİNLİKLE KAYBEDERİZ

Bugün hepimiz biliyoruz ki Türkiye’deki en büyük siyasi güç şikecilerin cezalandırılmasını ve kupanın asıl sahibine verilmesini istemiyor. Bu noktada dünya futbolunu yönetenlerin vereceği cezaları da pek umursamıyor. Zaten Sayın Cumhurbaşkanı, başbakanlık koltuğunda otururken, “Üç beş yıl Avrupa’ya gitmezsek ne olur” dememiş miydi? Böyle bir yaklaşımın karşısında, iktidara göbekten bağlı olan Muharrem Usta ve ekibinin de FİFA sürecini doğru yürütmesi belki söz konusu değil ama bu beni ve adaleti isteyenleri bağlamaz. Trabzonspor’u yönetenler, bir kere dünya ölçeğinde şikeye ve onun cezalandırılmamasına yönelik bir kamuoyu yaratmalıdır.

Bunun yolu da öncelikli olarak Avrupa kamuoyunu Türkiye’de yaşanan şike süreciyle ilgili olarak doğru bilgilendirmek ve perde arkasında nelerin olup bittiğini göstermektir. Bunun için de dünya futbolunun marka ülkeleri Almanya, İngiltere, Fransa, Hollanda, İtalya ve benzeri ülkelerin federasyonlarına şikeyle ilgili dosyalar gitmeli, bu noktada etkin isimlerle bağlantı kurulmalıdır. Avrupa’da şikeye karşı verilen savaşla ilgili televizyonlarda programlar düzenleyebilmek için özel çaba harcanmalıdır. Gazetelerin şike konusunda duyarlı yazarları bilgilendirilmeli, bu etkin kimliklerin yazılarıyla kamuoyu oluşturmak için mücadele verilmelidir.

AVRUPA’DA DEV KİTLESEL YÜRÜYÜŞLER DÜZENLENMELİDİR

FİFA’nın etkin isimlerine birebir markaj uygulanmalı, bu arada gazetelere de sayfa sayfa ilanlar verilerek bir kez daha unutulmaya yüz tutan bu şike ahlaksızlığı satır satır tüm dünyanın gözüne sokulmalıdır. Bir başka ve asıl etkin mücadele ise sokaklarda gerçekleştirilmelidir. Avrupa’daki Trabzonspor taraftarları organize edilmeli… Bunların yanında Türkiye’de sistemin de, futbolun da temiz yürütülmesini isteyen her kesimle ilişki kurulup, Bordo-Mavili taraftarlara eklemlendirilmelidir. FİFA’nın merkezinde, Avrupa’nın büyük metropollerinde dev yürüyüşler düzenlenmelidir.

Yani Avrupa ve dünya kamuoyu, “Yahu ne oluyor bu Türkiye’de” diyerek projektörlerinin ülkemize yönelmesi sağlanmalıdır. Ve tabii ki tüm bunlarla birlikte dünya futbolunu yöneten FİFA başkanı ve İcra Kurulu’nun da dizlerinin bağı çözülmelidir. Dünyanın en haklı şike davasında Türkiye’nin gözünün yaşına bakmamaları gerektiğini kesinlikle anlamalı ve kararlarını verirken de bu perspektiften bakmaları sağlanmalıdır. Bunu Sayın Muharrem Usta ve yönetimi organize ederken, arkasına da tüm Trabzonspor dinamiklerinin yanında, Türkiye’de şikeye lanet okuyan ve bundan mağdur olan her kesimi de yanına almalıdır.  Unutulmamalıdır ki, bu Trabzonspor’un değil sadece, bu ülke insanının adalet ve adaletsizlik noktasındaki namus davasıdır.

HAKEMLERİN U DÖNÜŞÜ KAFAMDA  DELİ SORULARA NEDEN OLDU

Burada mesele aslında bir kupa ya da Fenerbahçe’nin cezalandırılması değil, mesele bu ülkede ahlakın egemen kılınıp kılınmayacağıdır. Biz ahlaksızlığı içimize sindirecek miyiz, yoksa ahlaklı insanlardan oluşan bir ülke mi inşa edeceğiz? Bunu bile anlamaktan aciz insanlar grubuyla birlikte yaşamımızı sürdürmek zorunda mıyız? Trabzonsporluların sorması gereken soru da şudur: “Bu Fenerbahçe nasıl bir camia ki kupamızı çaldığı herkes tarafından bilinmesine rağmen, onun Trabzonspor müzesine gelmesi için hiç kimse kılını bile kıpırdatmıyor.”

Şimdi yeniden meselenin FİFA boyutuna dönerek yazımıza devam edelim. Muharrem Usta’nın, Ahmet Çubukçu’nun, Nevzat Aydın’ın ve diğer yöneticilerin kafasında hangi düşünceler dans ediyor bilemem. Şunu söylemek isterim ki, hakemler tarih boyunca Trabzonspor’u katlediyordu. Şike sürecinden sonra bu katliam artık soykırım haline dönüşmüştü. Fakat ilk yarıdaki Kayserispor maçıyla birlikte hakemlerde öyle bir dönüş oldu ki inanın şaşırmamak mümkün değil. Bu da kafamda deli soruların oynaşmasına neden oluyor. Acaba hakemler hidayete mi erdi(!) Yoksa gerçekten kapalı kapılar ardında birileriyle kupa pazarlığı mı yapıldı?

BEYİN NAMUSU TENEKE PARÇASINA DEĞİL  PIRLANTAYA BİLE SATILIR MI?

Şikenin üstünün örtülmesinin karşılığı mı hakem düdüklerinin Trabzonspor’un lehine çalmaya başlaması… Bunun gerçek yanıtını mutlaka bulmalıyız. Eğer; “Siyasette güçlüyüz, bakanlarımız Berat Albayrak ve Süleyman Soylu var. Hakemler de bu nedenle normale döndüler” şeklinde bir savunma yapılacaksa buna asla inanmayız. Eğer bu kadar güçlü bakanlarımız varsa önce Trabzonspor’un anasının ak sütü gibi helal kupasının iade edilmesi için tüm güçlerini kullanmaları gerekir değil mi? Hakem düdükleri için değil yani… Ama her birimiz biliyoruz ki ne Berat Albayrak, ne Süleyman Soylu’nun Türk siyasetinde şu anda öyle abartılacak bir güçleri yoktur. Tek güç Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Eğer Trabzonspor’u yönetenler, Sayın Cumhurbaşkanı’nı üzmemek, kırmamak ve nihayetinde birkaç başarılı sonuç alma adına şike mücadelesini gerektiği gibi yürütmüyorlarsa tarih önünde asla affedilmeyecek büyük bir hatanın içinde debeleniyorlar demektir. Böyle bir düşünce vardır demiyorum. Ama varsa şayet, bunu yapanlar şunu bilsin ki değil 2-3 şampiyonluk kupası, Trabzonspor’a bin kupa da kazandırsalar ve şikeyi de örtbas etmeye çalışırsalar, bu kulübün en büyük düşmanıdırlar. Çünkü beyinsel namus bırakın birkaç teneke parçası, binlerce tonluk pırlantaya bile satılamaz…

Siz ne dersiniz!!!