UÇAK BİLETLERİNDEN HAYATA…

Son dönemde uçak biletleri adeta “patladı”.

Yolcular aynı rotayı kullanmasına rağmen farklı havayolu şirketlerinden aldıkları biletlerin fiyatları arasında uçurumlar görmek artık sıradan bir durum.

Bazı havayolları promosyon adı altında fiyatları düşürse de, talebe göre fiyatları keyfi biçimde artıranlar oldukça fazla.

Bu, sadece bir fiyat meselesi değil; aynı zamanda tüketici hakları ve ekonomik düzenle ilgili ciddi bir sorun.

Ne yazık ki, bu durum yalnızca havayolu sektörüne özgü değil.

Elektrik, su, doğalgaz, internet ve ulaşımdan gıda fiyatlarına kadar pek çok temel ihtiyaç alanında fiyatlar neredeyse keyfi biçimde belirleniyor.

Serbest piyasa teorisinde rekabet, tüketiciye avantaj sağlamayı hedefler, ancak denetim mekanizmaları yeterince güçlü olmadığında, serbestlik çoğu zaman “kaos” olarak geri dönüyor.

Ekonominin temel prensiplerinden biri şeffaflıktır.

Tüketici, bir mal veya hizmetin neden belirli bir fiyata satıldığını anlamalıdır.

Fakat günümüzde, özellikle uçak biletlerinde, fiyatlar neredeyse tamamen piyasa algoritmalarına ve şirketlerin anlık fırsatçılığına bırakılmış durumda.

Bu, tüketicinin bilinçli karar almasını zorlaştırıyor ve ekonomik adaletsizliği derinleştiriyor.

Peki, bunun ekonomiye etkisi ne? Öncelikle tüketicinin harcama davranışları değişiyor.

İnsanlar yüksek fiyatlar nedeniyle seyahatlerini erteliyor veya iptal ediyor, turizm ve ulaşım sektöründeki gelirler düşüyor.

Bu durum, zincirleme bir etki yaratarak; oteller, restoranlar, turistik bölgeler ve yan sektörler ekonomik kayıp yaşıyor.

Dolayısıyla, kısa vadeli fırsatçılık, uzun vadede ekonomiye zarar veriyor.

Bunun önüne geçmek için denetim ve şeffaflık artık bir zorunluluk.

Havayolu şirketlerinin ve diğer sektörlerin fiyat belirleme süreçlerini tüketiciye açıklaması gerekiyor; algoritmalara dayalı ani zamlar, belirli sınırlar çerçevesinde yapılmalı.

Tüketici haklarının güçlendirilmesi de kritik önemde.

İnsanlar bilinçli seçim yapabilmeli, fiyat karşılaştırma platformları ve şeffaf bilgi akışı desteklenmeli.

Aynı zamanda devletin düzenleyici kurumlarının etkinliği artırılmalı; denetim mekanizmaları kağıt üzerinde kalmamalı, uygulamada aktif biçimde işletilmeli.

Herkes fırsatçı olabilir; iş dünyasında bu doğaldır. Ama fırsatçılık topluma zarar verdiğinde, bunun ekonomik ve sosyal maliyeti büyüktür.

Serbest piyasa kavramı, bireysel kazançlar uğruna toplumun genel çıkarlarını hiçe saymak için bir bahane olmamalıdır.

Uçak biletleri örneği sadece görünür bir örnek.

Asıl sorun, denetimsizlik ve kontrolsüz piyasa anlayışıdır.

Eğer önlem alınmazsa kazanan sadece kısa vadede kâr elde eden şirketler olur; kaybeden ise ekonomi ve geniş halk kesimleri.

Zaman, sadece “serbestlik” söylemiyle yetinme zamanı değil; denetim mekanizmalarını güçlendirme ve piyasayı adil kurallara bağlama zamanıdır.

Unutulmamalıdır ki, adil ve dengeli bir piyasa yalnızca ekonomik büyümeyi desteklemez; aynı zamanda toplumsal güveni, tüketici haklarını ve uzun vadeli istikrarı da korur.

Aksi takdirde, serbest piyasa anlayışı maskesi altında fırsatçılığa teslim olan bir ekonomi, kısa sürede ciddi yara alır ve bunun bedelini hepimiz öderiz.