Geçen yıldan bu yana insanlık yeni bir imtihan ile karşı karşıya kaldığını daha yeni, yeni anlamaya başlamıştır. Gözle görülemeyecek kadar küçük olan bir virüs insanlığı tehdit ederek, varlığını sorgulatır hale getirmiştir.

Dünyanın dört bir tarafından gelen ölüm ve hastalık haberleri her geçen gün yaşama ümitlerimizi zayıflatmakta, insani ilişkilerimizi ise tekrar eski konumuna getirilemeyecek derecede olumsuz etkilemektedir. Bilim adamları hiç olmadığı kadar uykusuz geceler geçirerek, insanlığı bu beladan kurtarmak için çalışmalar yapmaktadırlar. Yapılan bu hummalı çalışmalar nihayet netice vermiş ve bazı ülkeler virüs tehditline karşı etkili olacak aşıyı bulmayı ve üretmeyi başarmışlardır. Ancak bu sefer de bu aşının adil kullanımı sorunu ortaya çıkarak, zengin ve fakir ülkeler arasında aşılanma konusunda büyük olumsuzluklar meydana getirilmiştir. Zengin ülkeler ihtiyaçlarının iki kat fazlasını, on kat ücret ödeyerek alıp kendi halklarına daha şimdiden ikişer doz aşıyı garanti etmişlerken, dünya nüfusunun yarıdan çoğu henüz aşıya ulaşma imkânına kavuşamamıştır.

Böyle bir adaletsizlikle virüsün tehditlinden kurtulmanın mümkün olmadığını, hastalık tehditti devam ettiği sürece, aşının da devam etmesi gerekeceği ve aşı yapamamış ülkelerden yayılacak virüsün dünyayı her zaman tehdit edeceğini bencil ve egoist insanoğlu anlamak istememektedir! 

Böyle olunca da insanın sorması geliyor; Yüce Allah Kuran’ı Kerimin birçok ayetinde, birçok kavmi nasıl ve neden cezalandırdığını niçin anlatıyor? Nuh kavmini, İbrahim halkını, Lut kavmini, Eyke halkını, Sudem Halkını, Hicr halkını, Ashab’ı ress halkını, Firavun halkını, Tübba halkını, Ad kavmini, Semud kavmini, Sebe halkını acaba Allah neden cezalandırdı? Kimini rüzgâr ile kimini Su’da boğarak, kimini deprem ve sel ile kiminin başına taş yağdırarak bu kavimleri Yüce Allah gönderdiği peygamberlere ve emirlerine itaat etmedikleri için cezalandırdığını açıklamaktadır.

Acaba Yüce Allah bugün bu virüs ile cahiliye devri Arapların yaşantılarının, isyan ve inkârlarının gerisine düşen dünya insanlığına bir mesaj mı vermek istemiştir. Yasin süresinde ; “O bir şeyin olmasını istediği zaman ona sadece ol der ve o da hemen oluverir” ilahi emrinin dışında bir hüküm kurulamayacağına göre, bu günkü gelişmeleri bu emrin dışında düşünmek akıl, mantık ve de inancımıza aykırıdır!

Akşamdan sabaha Çin’in, Almanya’nın, Amerika’nın bulduğu ve de etkisi de geçici olan aşıları almak için bin bir zahmet ve manevra içerisine girip, milyarlarca dolar parayı bu aşıyı üreten ülkelere aktaran devletler, neden Allah’ın Kuran ile gönderdiği, etkisi insanın bu dünya ve öteki dünyadaki hayatı ile sınırsız olan 6666 manevi aşısını kullanmayı akletmemektedirler! Allah’ın her bir ayeti bir manevi aşı değil midir? İnsanoğlunun bulduğu maddi aşılar nasıl mikropları öldürüp etkisini azaltıyorsa, Allah’ın ayetler şeklinde gönderdiği manevi aşılar da, mikrop ortamının oluşmasını daha baştan önleyerek, her türlü virüsün varlığını ortadan kaldırmaktadır! İnsanoğlu, özellikle İslam âlemi bunu nasıl göremez, bunu nasıl bilmez, bunu nasıl hayatına uygulamayı aklına getirmez!

Cenab’ı Allah Kur’an’da, gönderdiği peygamberlere inanmayan, hatta onları öldüren ve isyan eden kavimleri nasıl cezalandırdığını Kur’an-haşa- boşuna mı anlatmaktadır! Bu anlatılanlar bize ve günümüze mesaj değil midir? Onun emirlerinden çıkan dünün insanı gibi, bu gün de emirlerini dinlemeyen insanlık ve İslam âlemi Allah’ın ahdinden asla dönmeyeceğini ne zaman öğrenecek! Firavun bile Hz. Musa ile mücadelesinde denizi geçerken su baskınına uğradığı zaman, “Musa’nın inandığı Allah’a bende inanıyorum” dedi ama son pişmanlık fayda vermedi!

Ey insanlık, ey İslam âlemi; bırakın geçici aşıların peşinde koşmayı da, esas Yüce Allah’ın manevi aşısı ile bir an önce aşılanmaya bakın! Yoksa sonumuz isyan ve inkârlarından dolayı yok edilen kavimlerden farklı olmayacaktır.
Demem odur ki; aşı çok, vurulmak isteyen yok, paylaşmak istedim.