İran Pazar akşamı dünyanın yüreğini hoplatan bir saldırıya imza atarak İsrail’e karşı günlerdir seslendirdiği “Gerçek Vaat” adını verdiği cezalandırma saldırısını başlattı. Yüzlerce Dron ve onlarca seyir füzeleri ile başlatılan saldırı teknik olarak hedefine ulaşamamış olsa bile; İran’ın kendi topraklarından düşmanı bir ülkeye aracı kullanmadan direk olarak ilk kez yaptığı bir saldırı olması bakımından bu olay “tarihi bir kırılma noktası” olarak hafızalardaki yerini alacaktır.

            İran Devrim Muhafızları komutanı Kasım Süleymanı’nın Bağdat’ta ABD tarafından öldürülmesinden sonra, en önemli ikinci komutanı Generalinin’ da İsrail’in Şam büyükelçiliğini bombalamasıyla öldürülmesinden sonra İran intikam yeminleri etmiş, kendi seçeceği bir gündemle İsrail’i cezalandıracağını bütün dünyaya ilan etmişti. Yeri ve zamanı bildirilmeyen bu tehdidi doğrusu dünya çokta inandırıcı bulmamıştı. Ancak Pazar akşamı yapılan saldırı İran’ın artık aktör olarak ortaya çıkması ve İsrail’e saldırmasıyla dünyanın gündemine oturdu.

            Bu beklenen misilleme karşısında belli ki hazırlıklı olan İsrail’in yakın dostları ABD, İngiltere, Fransa ve Ürdün’ün katkıları ile İran’dan gönderilen füze ve İHA’ların %99’unun düşürüldüğü beyan edilmektedir. 180 km mesafeli ve 36 kg gibi etkisiz bir patlayıcı yük taşıyan İHA’ların zaten tahrip edici güçlerinin olmadığı, İsrail’in savunma mekanizmaları karşısında hedeflerine de varamayacakları uzmanlar tarafından belirtilmektedir. Peki, o zaman İran bu saldırıyı, İsrail’ ede meşru saldırı hakkı sağlayacağına göre neden yapmış olabilir?

            Ortadoğu’da savaş anlamında atılan bu tür küçük adımların, yakın bir gelecekte dünyayı felakete sürükleyecek büyük bir savaşın ayak sesleri olabilir! İsrail için tehdit oluşturan, Irak, Suriye ve Libya’nın etkisizleştirilmesinden sonra İsrail’in koruyucuları olan; ABD ve İngiltere tarafından yeni ve en önemli hedefin İran olduğu anlaşılmaktadır. İran’ın bu şekliyle yaptığı saldırı bir gözdağı verme operasyonu olarak değerlendiriliyor. Ancak İran kanaatimize göre bu zayıf hamlesi ile Emperyalist iştahı yüksek olan Batı ile İsrail’in eline saldırı için güçlü bir gerekçe vermiştir. Çok yakında bu zayıf saldırıyı bahane edecek olan İran karşıtı güçler, tıpkı Irak savaşında olduğu gibi İran’ın üzerine çullanacaklardır.

            Bu savaşta İran’ın Müslüman ülkeler dünyasından yardım görmeyeceği de açık olarak ortadadır. 60 ülkelik İslam devletlerinden sadece Cezayir İran’ın haklılığını desteklediğini açıklamıştır. Sabah-akşam İsrail karşıtı söylemleri İç siyasette cömertçe kullanan Türkiye’nin sessiz kalarak ve İran karşıtı güçlerin yanında yer alarak Kürecik ve İncirlik üstlerini ittifak mecburiyetiyle açtığı iddia edilmektedir. İsrail ordu sözcüsünün; ciddi bir misillemede bulunacağız tehdidi yaşanacak felaketin boyutlarını ortaya koymaktadır.

            İran’ın, İsrail saldırıları için hava sahasını açacak olan ülkeleri tehdit etmesi, İslam dünyasında, başlayacak olan bu savaşın daha başında İran’ın yalnızlığını ortaya koymaktadır. Türkiye henüz sessiz, Suudi Arabistan zaten İran düşmanı, diğer Arap devletleri batının tam kontrolünde olan devletler.

            1990 Irak savaşından sonra çatışmaları kendi torakları dışında kurduğu ve organize ettiği güçlerle yürüten İran; Yemen’de Hussiler, Gazze’de Hamas, Lübnan’da Hizbullah, Suriye ve Irak’ta Haşdi Şabi paramiliter güçleriyle Ortadoğu eksenli ve İsrail hedefli saldırılarını artık bizzat kendisi yapma noktasına gelmişse, bundan sonra dünyanın rahatı kaçacaktır demektir!

            Adeta Cadı Kazanı haline getirilen bu coğrafya da Türkiye’nin ne yapacağı, nasıl ön alacağı, nasıl bir strateji ile tarih okumacılığı yapacağı çok önemlidir. Yarınlarda var olup olmama gerçeğine bu günlerde vereceğimiz kararlarla etki edeceğiz. Gelinen bu tarihi dönemeçte; “Devlet aklı ve millet tecrübesi” süzgecinden geçirilmeyen hiçbir adımın atılmaması en önemli beklentimizdir.