Acısı ve tatlısıyla bir yayla sezonu da böyle geçti.
Sezona Haçka Yaylası’nda “merhaba” dedik.
Aylardan Mayıs.
Soğuk bir hava, yaylanın zirvelerinde erimiş kar birikintileri.
Toprağın karnını yararcasına mucizesini gerçekleştiren rengârenk yayla çiçekleri.
Bunlara inat edercesine “biz de varız” diyen Zifin ve Gomar çiçekleri.
Ardından Haçka Yaylası’nı sarı renklere bezeyen zifin çiçekleri.
Artık yaylalarda doğa kendi görevini tamamlamıştı.
Hele Haçka Yaylası üzerinde oluşan müthiş manzara adeta insanları, yaylaya davet ediyordu.
Öyle de oldu.
Yaylacılar, okulların da tatil olmasından sonra ineklerini süsleyerek yaylalara çıkmaya başladı.

İNEKLER RENGÂRENK

Erikbeli Yaylası’nda yörelerine has kıyafetleri giyen Şalpazarılı Çepniler “yaylaların sesine” adeta kulak vermişçesine yollara düştüler.
İneklerini de süslediler.
Dile kolay yüz yıllardır sürdürülen gelenek, yaklaşık 6 ay yayladalar.
Çoğunlukla, ineklerle birlikte yürüyerek çıkılan yolculuk yaylanın uzaklığına göre 5-6 günü de buluyor.
Şalpazarı ilçesi Geyikli Köyü’nden Kadırga Yaylası’na güzergahına sohbet ettiğimiz yaylacı; yolun meşakkatli, gelenekleri sürdürmenin mutluluğunun yorgunluklarını unutturduğunu ifade etmişti.

DOĞA YAPAR İNSANLAR YIKAR

Buraya kadar doğanın kendine düşeni yaptığına tanık olduk.
Ne zamanki insanlar yaylalara çıkmaya başladı.
Gasp ve talanın da önü açıldı.
Önce tüm insanlığın ortak malı olan, mera ve yaylaları gasp ve talan etmeye başladılar.
İlk yaylacılar geldi.
Devlet bunlara “hayvancılık” yaptığı için otlak ve meraları açtı.
Müsaade etti.
Aradan geçen yıllarda ise yaylalar Kentlilerin hücumuna uğradı.
Önce yayla evleri, sonralarda ise “modaya uyarak” villalar yapmaya başladılar.
Bunları tüm yaylalarda görmek mümkün.
Yayla gezgini olarak bu konuları çokça yazdık gündeme getirdik.
Devletin valisini ve bürokratlarını görevlerini yapmaya davet ettik.
Halk tabiriyle “tık” yok!
Bundan vaz geçtik.
İneklerin otlaklarını dikenli tellerle çevirdiklerinde bahsettik.
Bunlara çözüm bulmaları için yazdık-çizdik, yine ses yok.
YERİMİ ÇEVİRDİM!

Meralarda ota ulaşmak için adeta, dikenli demir teller arasında mekik dokuyan ineklerin bu mücadelesini yaylacıya sorduk.
“Araziyi neden dikenli telle çevirdin?” diye sorduğumuzda verdiği cevap, “Yerimi çeviriyorum.” oldu.
Adam da haklı, devlet malına sahip çıkmazsa, tüm vatandaşların ortak malına olan yaylara villa, konak, saray da yaparlar.

DERNEĞE YARDIM KARŞILIĞINDA ARAZİ İDDİASI

Bitmedi, iddia şu şekilde: “Bazı yayla  muhtarları, köy derneğine yardım adı altında yaylada makbuz karşılığında arazi veriyormuşlar Bu sadece Trabzon yaylalarında değil Gümüşhane sınırları içerisinde de olup, Trabzonlu  yaylacıların kullandığı yaylalar da adeta “ayyuka çıkmış” yani, ver parayı al makbuzu, kap yaylada mekanı.”
Dedim ya iddia bu.
Devlet sahip çıkmazsa, muhtar da, Mehmet efendi de satar!

YAYLA KENT

Yayladaki, bu sorunların Osmanlı Devleti’ne kadar gittiğinden bahseden bir dostum, “Bu sorunun üzerine devlet gitmez, gitse de altından kalkamaz.” dedi.
Hatta bana, “kendini fazla yorma.” tavsiyesine karşın, “Yetkiler duyarsız kalsa da tarihe not düşeriz.” dedik.
Haçka Yaylası’ndan Mayıs ayında başlattığımız yayla gezilerimizi, bir çok yayla gezimizin ardından Sis Dağı Yaylası’nda zirveye ulaştırdık.
Sis dağı Yaylası, adından da anlaşılacağı gibi sis ve dumanın eksik olmadığı bir mekan.
Trabzon’un Şalpazarı ve Vakfıkebir ilçeleri yaylacılarının yanı sıra Giresunluların da kullandığı bir mekan.
Eynesil  ve Göreleli yaylacılar burada ağırlıkta.
***
Çanağı andıran yaylanın kuzey tarafında, Şalpazarlı Yaylacılar, güneyde ise Eynesiller.
Yaylada aşırı derece konutlaşma var.
Bir iddiaya göre 1400, başka bir iddiaya göre ise 1500 konut var.
Görüntüden anlaşılacağı üzere, bölge yayla vasfını yitirmiş.
Adeta “yayla kent”e dönmüş.
İsmail Kansız’ın ifadesiyle, “Buraya bir Kaymakam atamak lazım.”
Haksız da değil.
İnsanın olduğu her yerde özellikle bizim gibi ülkelerde, vurdumduymazlık, başı boşluk ve talan normal hale gelmiş.
Son yıllarda ise tavan yaptı.
Avrupa’ya bolca seyahat eden Yaylacılar Ekibi’nden Hasan Kamber ise, “İzinsiz olarak devlete ait bir yere çivi çakamazsın. Çok büyük cezası var. İnsanlarda zaten bunun bilinç içerisinde.” dedi.
Doğa görevini yapıyor, biz insanlar bozuyoruz.
Nereden tutarsak elimizde kalıyor.
Bitmedi, son olarak şöyle bir iddia da gündeme geldi.
Yine Sis Dağı Yaylası’nda bulunan Sandık Gölü ve Sandık Şelalesi’ne akan ırmak suyunun borularla, Şalpazarı ilçesine aktarılacağı ve Gökçe Köyü’nde depolanarak, tüm ilçenin suyunun karşılanacağı söyleniyor.
Trabzon Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı TİSKİ projeyi yürütüyormuş.
Soru şu; insanların su ihtiyacı önemli ama suyu nakil edildiğinde göl ve şelalenin durumu ne olacak?
İnsanlar Sis Dağı Yaylası’na gittiklerinde görmek istedikleri ilk mekan burası.
Gençler burada piknik yapıyor, eğleniyor ve sunduğu manzara karşısında bol bol fotoğraf çektiriyorlar.

***

Bir yayla sezonun ardından merhum Başkanımız Zeyad Nemli’yle özdeşleşmiş köşesi Oltaya Vuranlar’dan esinlenerek, bizim oltamıza yaylalardan vuranları aktardık.
Sonuç olarak diyebilirim ki işimiz zor!
Ama gelecek kuşaktan da umudum var.

VAR GİT ÇİÇEKLERİ

İnsanlar, bölgede “Var-git” olarak adlandırılan Yasemin çiçeklerinin hayat bulduğu alanları, talan  edip ev, villa  yapsana da onlar yine “sıkıştırıldıkları” alanlarda hayat bularak, yaylayı beyaz renklere bürüyor.

Üç rengi olan Yasemin çiçeklerinin beyaz renkleri, dışında pembe renklerinde yörede ağırlıkta, Trabzon’un doğusunda kalan yaylalarda ise sarı renkli Var -git çiçeklerine yıllardır. Yaylarda, gezen biri olarak ben tas gelmedim ama fotoğraflarını gördüm diye bilirim.

Doğanın “vefasına” dönersek insan, ne kadar yıkarsa onlar uyarıları yapıyor.

Sonbaharda çıkan beyaz Var-git çiçekleri, yörede görüldüklerinde, ise Halk arasında “yayladan dönüş zamanın “ geldiğinin habercisi olarak da biliniyor.