Sürmene’den başladığımız yayla turumuz, Köprübaşı ile başlayıp Kahvedüzü ve Harmantepe Şehitliği güzergahında son bulmuştu.
İkinci güzergâhımız Harmantepe Yaylası üzerinden, Soğuksu, Taşlı Yayla yolunu takip ederek, Limon Suyu Yaylası ve Bayburt.
Harmantepe Yaylası’nda bir müddet durup etrafı gezdik ve bol bol fotoğraf çektik. Yol güzergâhımızda bir tabelayla karşılaştık: “Ağaçbaşı Turba Bataklığı Koruma Alanı.”
Ağaçbaşı Yaylası’ndaki Turba Bataklığı’nın ne olduğunu merak ettik.
Biraz araştırınca, karşımıza işin uzmanı Doç. Dr. Coşkun Erüz çıktı.
Aynı zamanda da Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği Başkanı olan Erüz sosyal medyadaki dernek sitesinde konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı:
“Ağaçbaşı Yaylası Turbalığı, Trabzon Köprübaşı İlçesi sınırlarında, Harman Tepe’nin güneyinde ve iki su havzası (Sürmene-Küçükdere) arasında 1950- 2100 metre yükseltiye sahip, yüksek yağış alan ve yaz aylarını 2/3’ünde sisli ve nemli olan ve eğimli, birkaç metre derinliğe sahip dalgalı görünüme sahip bir platoda bulunur.
Yayla ve çevresindeki turbalıklar yaklaşık olarak 35 hektarlık bir alanı kaplar.
Ağaçbaşı Türkiye’nin en büyük ve tüm özellikleriyle gerçek bir yüksek rakım turbalığıdır. Ağaçbaşı ve çevresindeki turbalıklar, Avrupa’nın en güneyinde bulunan çok nadir yüksek rakım bataklığı olması nedeni ile dünya ölçeğinde korunması gerekli bir doğal mirastır.
Alanın zengin bitki örtüsü Türkiye’de nadir bulunan veya Ağaçbaşı Turbalığı ve çevresinden başka hiçbir yerde bulunmayan taksonlardan oluşmaktadır.
Ağaçbaşı Turba Bataklığı’nı önemli kılan alansal büyüklüğü, endemik türleri yanında, bölgenin ekolojik ve de iklimsel geçmişi ile ilgili 9.000 yıllık büyük bir bilgi hazinesini bünyesinde barındırmasıdır.
Alanda görülen mevcut bitki örtüsü Türkiye’ de oldukça nadir bulanan ya da Ağaçbaşı ve çevresinden başka yerde bulunmayan taksonlardan ve türlerden oluşmaktadır. Hem turba hem de üzerinde mevcut dünya ölçeğinde nadir bitki türleri, alanın biyolojik rezerv olarak korunmasını zorunlu kılmaktadır.
Türkiye’nin özelliklerini koruyabilen, en büyük yüksek rakım (2000m) bataklığı olan Ağaçbaşı Turba Bataklığı’nın korunması için Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği’nin, önceli olarak mutlak koruma, çevresinin sürdürülebilir kullanımı konusunda bilinçlendirme ve bölgeyi eko turizme kazandırma amaçlı projeler geliştirilmektedir. Bölgenin 9000 yıllık ekolojik geçmişini bünyesinde saklayan bataklığın korunması hem ülkemiz ve hem de dünya ekolojik geçmişi için çok önemlidir. Ağaçbaşı Bataklığı ve Sürmene-Araklı havzaları Karadeniz’deki en önemli kuş göç yollarından birisi olarak ta her yıl yüzlerce türden, binlerce kuşun geçiş yaptığı bir havzadır.
Bataklığın korunması için toplumsal ve idari farkındalık sağlanması amacı ile Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği Tarafından Hazırlanan Doğu Karadeniz'in Doğal Hazinesi: Ağaçbaşı Turba Bataklıkları, WWF-Türkiye, Türkiyenin Canı Programı kapsamında 2014 yılında desteklenmeye değer bulunmuştur. Proje ile hem bataklıklar ve hem de bataklık ve çevresinde yaşayan korunması gereken bitki ve hayvanlar tanıtılarak korunmaları için gençler ve gönüllüler tarafından toplumsal farkındalık yaratılacaktır.”
***
Ağaçbaşı Yaylası’ndan tekrar yola revan olduk.
Soğuksu Yaylası’na gelmeden yayla güzergahların gösteren tabela “Yol gider yaylara.” diyerek insanları gidecekleri yaylalara yönlendiriyordu.
Güzergahı takip ederek Soğuksu Yaylası’na ulaştık.
Yayla kahvesinde yapılan sohbet ve içilen çayların konusu ise, “Ne olacak bu memleketin hali?” idi.
Karşılıklı görüşler, yaylalarda hayvancılığın bitmekte olduğu üzerineydi.
Soğuksu Yaylası’ndan sonra Taşlı Yaylası’na geçtik.
Tarihi hanlarıyla tanınan bu yaylada, Tarihi Kervan Yolu Projesi kapsamında hanların yeniden restore edileceği belirtildi.

***
Bu arada, geçtiğimiz güzergahlarda hayvancılığın yapılmadığı dikkatimizi çekti.
Ta ki Limon Suyu Yaylası’na kadar.
Limon Suyu Yaylası’na geldiğimizde ise muhteşem bir asfaltla karşılaştık adeta “yayla otobanı.”
Sonunda 90 kilometre yolu kat ettikten sonra 2420 rakımlı Limon Suyu Yaylası’na ulaştık.
Aç ve susuzduk, yemek için yaylada bir restorana uğradık.
Ekmek içi köfte yemek için sipariş verdik.
Bir de ne görelim, köfteler buzlukta donmuş.
Birbirimize baktık, ses yok.
Bir de ekmek geldi ki en az bir haftalık.
Yiyip, yiyeceğimize pişman olduk.
Fiyatı ise dört köfte, yarım ekmek 150 lira.
Hasan Kanber’in ifadesiyle “Senin ateşine yandık.”
Haklı da!
Bu olayı neden aktardık; çünkü siz siz olun da yaylalarda, özellikte bilmediğiniz yerlerde yemek yemeyin.
Bir de fiyatları sorun!
Restoran işletmecisinden memnun kalmasak da biz etik olmayacağından işletmenin adını vermeyeceğiz.
Limon Suyu Yaylası merasında otlayan inekler ve koyunlar biraz olsun moralimizi düzelttikten sonra, Bayburt yolunu tuttuk.
***
Limon Suyu Yaylası’ndan, Aydıntepe istikametine yaklaşık 7-8 kilometre gittikten sonra yolun sol tarafında müthiş bir manzarayla karşılaştık.
Aydıntepe Yaylası vadinin içerisinde adeta çukura oturmuş.
Gölet ve etrafında evler ile camisiyle muhteşem bir manzara.
Aydıntepe Yaylası’na, “Tekrar geleceğiz.” sözünü vererek bu yayla serüvenimizi de noktaladık.
Son olarak yaşadıklarımızdan sonra Limon Suyu Yaylası’nda, tarihe not düşmek için Hasan Kanber bir de selfie çekti.

***