Gezgin yine kendini doğa ve yaylaların kucağına attı.
Yaylaların son durumunu gezdi, gördü, fotoğrafladı.
Kısacası “mercek” altına aldı.
Bu kez rota Hıdırnebi Yaylası güzergâhını takip ederek, Karadağ Yaylası üzerinden Hırsafa ve Tonya Kandıralı Yaylası.
Öyle de yaptık.
Karadağ Yaylası güzergahında önümüze çıkan ilk yayla, Karaçayır Köyü, Kuruçam Yaylası.
Burada bizi bembeyaz renkleriyle Nergis, yörede “Var-git “adıyla bilinen çiçekler karşıladı.
Yine rotamızı takip ettiğimizde, karşımıza Sisirna Yaylası çıktı.
Güz ayının gelmesiyle, yaylacıları dönüş hazırlıklarında gördük.
Bir taraftan inekleri merada otlarken, kadın ve erkekler ot biçiyordu.
Kısa sohbetimizde Çarşıbaşı ilçesinden olduklarını öğrendiğimiz  yaylacılar biçtikleri otları balyalayarak, ineklerin kış ihtiyaçları karşılamak için köylerine getireceklerini ifade ettiler.



DÜZ YAYLA (NEPSİLON)
Kısa sohbetten sonra tekrar yola revan olduk.
Yolumuz üzerindeki ormanların tozlu, topraklı bazen de çukurlu yollarını takip
ederek “Düz Yayla’ya”, burada yaylaklardan insanların ifadesiyle Nepsiloz Yaylası’na ulaştık.
Trabzon’un Çarşıbaşı ilçesi sakinlerinin ağırlıklı olarak kullandığı Düz Yayla (Nepsiloz), geçtiğimiz yaylalara göre daha düzenli ve bakımlı.
Yolları asfalt; görüntüsünden anladığımız kadarıyla yeni dökülmüş.
Bu yaylada da bizi zamanı geldiğinden Var-git çiçeklerinin yanı sıra ineklerini otlatan yaylacı kadınlar karşıladı.
Unutmadan Salih Özkan’ın kullandığı otomobilinden inerek Hasan Kanber’le birlikte yaylayı turlamaya başladık.
Yaylada inek bakan kadınlarla sohbet ettik.
Bol-bol fotoğraf çektik.
Sohbetlerimizde “Geri dönüş ne zaman?” diye sorduğumuzda ise onlar da, havalar iyi giderse ay sonunu işaret ettiler.
Bu yaylada dikkatimiz çeken ise erkek ve çocuklarından ziyade kadınların ağırlıkta olması idi.
Nedenini sorduğumuzda ise okulların açılmasını gösterdiler.
İneklerin sütünden yaptıkları tereyağı ve peyniri Trabzon’daki müşterilerine gönderdikleri belirten yaylacılar havaların kurak geçmesine rağmen bu yayla sezonunda oldukça memnundular.


YAYLADA BÖĞÜRTLEN ZAMANI
Düz Yayla’daki izlenimlerimizden sonra Karadağ Yaylası’nda bizi bekleyen Salih Özkan ve yeğeni Hikmet Özkan’la buluşmak için yola koyulduk.
Dağın arkasında sandığımız Karadağ’a yaklaşık 6 km. gittikten sonra ulaştık.
Yorulduk ama kendimizi yıl boyunca beklediğimiz böğürtlen, yöredeki adıyla mora tarlasında bulduk.
Böğürtlenleri gören Hasan Kanber’i tutana aşk olsun.
Derler ya, “Bir girdi, pir girdi.”
Kamber bir yandan böğürtlenleri “götürürken” bir taraftan da insan vücuduna olan faydalarından bahsediyordu.
Hakkını teslim edersek, diğerlerini bilmem ama bu konuda uzman Kamber’in ifadesiyle Düz Yayla ve Karadağ güzergahından bolluğuna düştüğümüz böğürtlen üç çeşitti.
Sonunda, börtü-böceği de düşünerek, Karadağ Yaylası’na yürümeye başladık.
Böğürtlenin faydaları;
Antioksidan açıdan 10 faydalı bitkiden biri.
Vitamin, minera ve antısiyanin bakımından zengin olan böğürtlenin faydaları şöyle sıralanıyor.
Kan basıncı ve tansiyonu düzene sıkma gücü yanı sıra, sinir sistemini onarır ve hafızayı güçlendirir.
Kamber’in böğürtlenlerden neden bir türlü ayrılmadığı da anlaşılmış oldu.

TALANA DEVAM!
Karadağ Yaylası’nda bizi bekleyen dostlara ulaşmak için yoğun çaba gösterirken, gördüğümüz manzara karşısında hayrete düştük.
Yaylalarda “Kaçak konut” yapımının devam ettiğine tanık olduk.
Sosyal medyada, gazetede yazdık-çizdik.
“Bu talana dur diyecek baba yiğit arıyoruz.” başlıkları attık.
Ama tanık olduğumuz görüntü ortada.
Ne devlet, ne de devletin malını-mülkünü korumak için atadığı bürokratlar ortada yok.
O Trabzon’daki sırça köşklerinde oturalar ve koltuklarına adeta “yapışmış” durumların yetkilileri yerinizden kalkın da, milletin ortak malı olan yaylalara sahip çıkın.
Vatandaş da yakında herhalde Mahalli İdareler Seçimi olacağından yola çıkarak “bu aralar kimse dokunmaz” gerekçesiyle kış bastırmadan konutları bitirmenin gayretindeler.
Soru; “Devlet sahipsiz mi?”
Gezdiğimiz ve incelediğimiz Trabzon yaylalarında manzara aynen öyle, sorduğumuz soruya duyarsız kalan bürokratlar oldukça, cevap da, “Evet” olur.
Böğürtlen, yaylalarda konut talanı derken sonunda Karadağ Yaylası’na ulaştık.
Soluklanıp nefes aldıktan sonra ver elini yaylanın 60 yıllık pidecisine.

ATADAN VE DEDEDEN PİDECİLER
Karadağ Yaylası rakım 1985…
Mis gibi bir hava çek içine, çekebildiğince.
Yürü, koş, istersen spor yap.
Dinlen acıkınca da ver elini Haliloğlu Pide’ye.
Celil Haliloğlu’nun ifadesiyle “dede mesleği fırıncılık.”
Karadağ Yaylası’nda üçüncü kuşak, aile işletmesi.
Tertemiz bir mekan, pideleri ise “nar”gibi.
Peynirli pidenin yanı sıra, kıymalı ve kuşbaşı pide de yapılıyor.
Ayrıca, Karadağ ve civar yaylalarda sipariş üzerine servis de veriliyor.
Biz Trabzon Yaylacılar Grubu olarak uğradık, memnun da kaldık.
Yolunuz düşerse, hele açıktaysanız mutlaka uğranılacak bir mekan.
Fiyatları da uygun.
Peynirli pide 80 TL, kıymalı 100 TL, Kuşbaşılı ise 130 TL.
Karadağ’dan sonra programa göre hedef yayla Kadıralak.
İlk kez kullandığımız bu güzergah üzerinden yaylaların orman içi yollarını kullanarak Hırsafa Yaylası’na geldiğimizde kısa bir mola ve göl manzarasını izledikten sonra yaylanın çıkışının batı yönünü takip ederek, önce Kadıralak Kızılağaç mevkiine, Hikmet Özkan’ın mihmandarlığında tepelerden, orman içlerini takip ederek Kadıralak Yaylası’na ulaştık.
Vadi içerisinde, etrafı dağlarla çevrili, adeta çanak içerisinde oturtulan bir yayla Kadıralak.
Vadide açan Nergiz, rengarenk Var-git çiçekleri yaylanın tam göbeğinden akan ırmak ve çayırlarında otlatan ineklerin karşıladığı muhteşem bir manzara.
Çöken sis görüntüyü engellese de muhteşem bir görüntü.
Kadıralak Yaylası’na hayran kalmamak elde değil.
Hele de bahar başlarında açan mor çiçekleriyle ayrı bir görsel şölen sunuyor.
Kuruçam Yaylası’ndan başladığımız geçen haftaki rotamız olan Kadıralak Yaylası’nda son buldu.
İyi ve kötü yönleriyle yaylalar her zaman muhteşem.
Bir de devlet ağırlığını koyarsa daha da güzel olacak.

PARAM YOK OSMAN!
Trabzon’a ulaşmak için Düzköy vadisinden başladığımız seyahatimizi Tonya üzerinde tamamlamaya karar verdik.
Kadıralak Yaylası’ndan dağ ve tepeleri aşarak Tonya’nın Vakfıkebir tarafından girişine ulaştık.
Tonya Belediyesi’nin mahalle aralarına yaptığı beton yollar ve çalışmalar dikkat çekti.
Belediye Başkanı Osman Beşer’in çalışmalarından bahsedilirken şöyle bir hikaye anlatıldı.
Tonyalı vatandaşlar belediyeye giderek, köy ve mahallerine yol ve su hizmetlerin karşılanması için istekte bulunuyormuş.
Hikaye bu ya, o günlerde kısıtlı imkanları olan Belediye Başkanı Osman Beşel bu istekleri, “Param yok.” diye geri çeviriyormuş.
Gel zaman, git zaman vatandaşlar arasında Başkanın lakabı “Param yok Osman’a” çıkmış.
Başkan Beşel müthiş bir atılım yaparak ilçesi Tonya’yı Belediyenin bütçesinden beş kuruş masraf etmeden güneş enerjisiyle buluşturdu.
Özel bir enerji firmasıyla anlaşan Başkan Beşel Tonya’nın Melihşah Mahallesi’ne kurdurduğu güneş enerji santrali 16 dönüm arazi üzerine Ruj Tepesi denilen mekanda.
Yap, işlet, devret modeli uygulanan bu girişim Bedediye’ye yılda yaklaşık bir milyon TL üzerinde bir katkı sağlayacağı gibi, Belediye’ye ait binanın tüm enerjisinde buradan sağlanıyor.
Kendisiyle, şu ana kadar tanışma fırsatımız olmayan Başkan Beşel’in çalışmalarını yörenin takdirle karşıladığı bilgisine de ulalştık.
Tüm bu gelişmeler üzerine Başkan Beşel’i takdir etmemek elde değil.
Ama merak ettiğim, “Param yok Osman” esprisinden başkan haberdar mı?
Bir de Başkanın son yıllarda yaptığı, hizmet ve atılımları karşısında bu kez adı, “Enerji Osman’a” çıkıp çıkmadığı da merakım.
Son bir bilgi, Tonya’da yaptığı hizmetler ve dürüstlüğü neticesinde Osman Beşel’in gelecek seçimlerde aday olursa kazanma şansının çok yüksek olduğu yönünde.
Tabi ki biraz da gülerse!
Sürçü lisan ettiysek af fola diyerek haftayı da böyle tamamladık.