“Zaman, devir, dönem” anlamlarına gelen “çağ” sözcüğü tarihin “önemli, etkili ve değiştirici” olaylarının sonucunda “daha iyi anlamlandırılması için” bilim insanlarının yaptıkları bir sınıflamadır. Çağın başlaması ve bitişi bir insanın ölümü ya da doğumu gibi veya bir kıralın-padişahın tahttan indirilmesi, tahta çıkarılması gibi “kesin bir tarih” içermez.

Çağların başlangıç ve bitişleri “yaklaşık tarihlerle, kabul görmüş olayların zaman dilimleriyle” açıklanır. Örneğin, konumuz olduğu için veriyorum. Orta Çağ MS 4.-5. Yüzyıllarda başlatılır, kimi tarihçilere göre Fatih’in Doğu Roma İmparatorluğunu yıkmasıyla-İstanbul’u feth etmesiyle, kimi tarihçilere göre de Kolomp’un Amerika’yı keşfetmesiyle son bulur. Kimi tarihçiler de her iki olayın arasında “uzun zaman” bulunmadığı için, İstanbul’un fethiyle Amerika’nın keşfinin Orta Çağ’ın kapanmasında etkili olduğunu kabul ederler.

Aradan yaklaşık altı yüzyıla yakın bir zaman geçmiş olmasına karşın pek çok toplumda Orta Çağ hala varlığını sürdürmekte, ülkemizde de heveslilerince bitirilmemektedir. Orta Çağ: “Karanlık bir çağ, karanlıkların çağı, hurafelerin çağı, cinlerin çağı, aklın, düşüncenin, felsefenin ve bilimin düşman kabul edildiği çağ, düşüncenin, felsefenin, doğanın ve doğallığın yasaklandığı, biyologların yakıldığı, ‘içine cin-şeytan girmiş’ diye kadınların ateşlere atıldığı bir çağ… İnsanların-köylülerin toprakla birlikte alınıp satıldığı ve insan haklarının, hukukun olmadığı bir çağ, kilisenin, din adamlarının, kardinallerin, papaların kırallardan daha etkili ve zengin olduğu, kırallara taç giydirdiği, İncil’i para ile okuyup, cenneti sattıkları bir çağ.”  

Nasıl oluyor da hala sürdürebiliyor ve bir türlü kapanmıyor?

İmamı Gazali gibi “vahiy varken akla gerek yoktur” diyen insanlar sayesinde Orta Çağ direniyor. İslam dünyası İbni Rüşt, İbni Sina, İbni Arabi ve Farabi gibi akılcı ve bilime yatkın, Antik kültürü çok iyi bilen insanlarla bir altın çağ yaşıyor. İspanya’nın alınması ve kurulan Endülüs Emevi devletinin sağladığı olanaklar sayesinde, okur-yazarlıkta, felsefede, bilimde, teknolojide, kültürde, sanatta, ticarette zamanın Avrupa’sından çok öne çıkmış olması; Müslümanlar’ın Roman rakamları yerine “onluk sistemi” getirmeleri; “cebirle” matematiksel işlemlerde kolaylık sağlamaları,  Kordoba’nın, Bağdat’tan sonra dünyanın çok önemli bir bilim merkezi konumu… Orta Çağa hayat verdi.

Müslümanlar sayesinde, Antik kültür edebiyatından ve felsefesinden yapılan çevirilerle, Aristoles’e ulaşıldı. Avrupa, 12. Yüzyılın Rönesans’ı kabul edilen İslam bilimiyle tanıştı. Avrupa’nın belli kentlerinde kurulan üniversitelere, 11. yüzyılda eğitime başlayan Katedral okulları ve Manastır eğitiminden geçen insanlar kaynaklık ediyordu. Tamamen “din düşünceli öğretim veren bu okullar” geniş halk kitlelerine ulaşabiliyordu. Kültürde, sanatta, müzikte, resimde, mimaride gelişmeler oldu, görkemli dini yapılar, katedraller inşa edildi, Romanesk ve Gotik mimariler kullanıldı.

13. yüzyılda icatlar, yenilikler, geleneksel üretimde ve ekonomide köklü değişiklikler yarattı. “Top, gözlük, artezyen icadı gibi teknolojik gelişmeler görüldü. Doğu’dan barut, pusula, ipek bu dönemde alındı”, Avrupalının hayatına girdi. Gemi ve saat yapımı coğrafi keşiflerin altyapısını hazırladı.

Her ne kadar skolastik ve dogmatik anlayış kilise tarafından egemen kılınıp siyasal bir yapı olarak ortaya çıkmışsa da “birçok sayıda tıp, bilim konularını içeren Arapça ve Yunanca eserler çevrildi, Avrupa'ya dağıtıldı.” “Aristo, yeni düzenlenen üniversitelerin kuruluş aşamalarında ‘gerçekçi ve mantıksal” yaklaşımıyla büyük önem kazandı.”

Başrahiplerin, devletin politik işlerinde görüş bildirmelerine, özellikle Fransa ve İtalya’da manastırları düzenleyip açmalarına izin ve yetki verildi. Geniş topraklara sahip seçkinler, yeni kiliseler yapılmasını finanse ederek Kilise’nin günlük yaşamdaki etkisini artırdılar. Dini değer ve dünya görüşünün hayatın her alanını yönetmesine imkan sağlandı.

1315-1317 yılları arasında “Tanrı’nın bir laneti” olarak görülen iklim değişikliğiyle büyük bir kıtlık ve ardından veba salgını yaşandı. Kimi yerlerde nüfusun yarısı, kimi yerlerde de nüfusun dörtte üçü kırıldı. İşsizlik baş gösterdi. İşçiler “daha çok hakları olması” inancı ve gerekçesiyle toprak sahiplerine isyan ettiler.

Orta Çağ, Modern Çağlar’a, “yaratıcı, sosyal, ekonomik ve teknolojik gelişmelerle” çok ağır koşullar altında katkı verdi. Düşünen, üreten, icat eden insanların bir kısmını ölüme mahkum etti, kimilerini yaktı, sürgüne gönderdi, zindanlarda çürüttü. O aykırı insanlar sayesinde bu güzel günleri gördük.

Felsefenin yok sayıldığı, aklın, bilginin, düşüncenin zincire vurulduğu bir dönem, geç de gelse Rönesans ve Reformla son buldu. Kilise bilime karşı yetilerini ve gücünü yitirdi. Akıl, bilgi ve bilim insanların hayatına girdi. İnsanlar toprakla alınıp satılan bir “meta” olmaktan çıktı.   Feodalizm “barutla, topla” yıkıldı. Karanlıklar aydınlığa çıktı.

“Orta Çağ” pek çok alanda benim ülkemde bitmedi, hala sürüp gitmekte… Akıl, bilgi, bilim, bilim insanı, sanatçı hak ettiği değeri görmedi. Akla, bilgiye, bilime, haklara ve özgürlüklere göre yaşanmayan her yerde Orta Çağ değerleri, Orta Çağ yaşayışı, Orta Çağ karanlığı vardır; feodalizm vardır, kölelik vardır, cinlik, şeytanlık vardır. Çağdaşlık akla, bilgiye, bilime göre yaşamaktır.

Sevgiyle, sağlıkla kalın…