“Geçmiş geçmişte kalmışsa eğer, gerçekten geçmiştir” bu bildiğimiz bir cümle. Ağlama sakın. Yüzün asık tüm gerçeklere. Gülmek de yakışmıyor ki benliğe. Ne saçma bir insan oldum diyorum bazı zamanlar. Ne saçma ve belki de gereksiz. 

Dudakları mosmor. Konuşmaya korkar bir bedenim var. Yüzüm, gözüm sararmış, yaşama belirtim bir kalbim sanırım. Anlamak için dokunmak lazım, hissetmek. Ama olmaz yasak bir bedene dokunmak.

Kıyma bana, bize diye çığlık atası var sesimin. Beynim ve kalbim ilk kez suskun sesimin karşısında. Hani küçük bir çocuk iken yaramazlık yapar da babamızın önünde iki büklüm olurduk ya ha işte ikisi de öyle. Ses galip oldu bu savaşta.

Susma konuş hadi. Bir daha bulunmaz bu fırsat. At çığlık, at da kim duyuyor seni? Karanlık bir odaya kapanmışsın. Kafanı kaldırmaya cesaret bulamıyor musun? Sessizlik tırmalıyor kulaklarımı. Ellerimi duymak istercesine bastırıyorum boşluklara. Nefes nefese kalmış bedenler. Ne yaptıklarını boş ver. Alamıyorlar ya nefes ona bak.

Ne garip şu insanlar, sonuçtan çok nasıl olduğuna bakarız. Affetmek gözümüze bile gelmez, siler atarız. Bir anlık sinirle nelerimizi heba etmeyiz değil mi?

Sus artık! Kelimeler ağzından çıktıkça ne kadar yakıyorsun canımı. Görme, bakma bana utanıyorum senin karşında yaşamaktan bile.

Ne kibirlisin sen? Kendini sevmek iyidir belki ama abartılı değil mi bu kadarı? Sevmek, sevilmek aynı şey değildir unutma. Sevmek tek taraflı, sevilmek ise çift taraflıdır. Ne ilginç bir bilmece.

 Bir kuşun kalp atışları kadar hızlı akıyor zaman. Bu benzetme? Evet çok garip, bir kuş varmış ve kalbi hızlı atarmış boş versene.