Yeni yılın ilk günlerinde, denizin ortasında bir tekneyle yalnız başıma seyahat ediyorum. Arkamda bıraktığım koca bir kent, önümde uzanan sonsuz bir mavilik. Peşimde birkaç martı, yanımda birkaç kitap, elimde bir kalem. Bu, hayatımın en büyük macerası.
Neden böyle bir yolculuğa çıktığımı sorarsanız, cevabım basit: Kendimi bulmak. Evet, belki klişe bir ifade ama benim için çok anlamlı. Çünkü uzun zamandır kendimi kaybetmiş gibi hissediyorum. Modern hayatın stresi, gürültüsü, karmaşası, rekabeti, baskısı… Hepsi beni yormuş, sıkmış, boğmuş. Kendi sesimi duyamaz, kendi düşüncelerimi düşünemez, kendi hayallerimi kuramaz olmuştum. Oysa ben, içinde yaşadığım dünyadan çok, kendi yarattığım dünyaya ait hisseden biriyim. Ben, kendi başınalığın, kendi kendine yetmenin, kendi kendine konuşmanın tadını bilen biriyim. Ben, denizde yalnızlığın güzelliğini keşfeden biriyim.
Denizde yalnızlık, insanı iyileştiriyor. Çünkü deniz, insanın en iyi dostu, en iyi öğretmeni, en iyi aynası. Deniz, insanı dinliyor, anlıyor, yansıtıyor. Deniz, insanın ruhunu okşuyor, sakinleştiriyor, arındırıyor. Deniz, insanın zihnini açıyor, genişletiyor, derinleştiriyor. Deniz, insanın hayal gücünü besliyor, canlandırıyor, zenginleştiriyor. Deniz, insanın kendisi olmasına izin veriyor.

Yeni yılla birlikte yeni bir yolculuğa çıktım. Yanıma neler aldım? Bizi biz yapan nelerdir? Daha büyük düşler kurdum. Hadi ne duruyorsun? Kaybol maceralar içinde. Bu, benim köşe yazımın son cümlesi olabilirdi. Ama değil. Çünkü bu, sadece bir başlangıç. Bu, benim kendime yazdığım bir mektup. Bu, benim denize fısıldadığım bir sır. Bu, benim hayata attığım bir çığlık.
Siz de denizde yalnızlık deneyimlemek ister misiniz? O zaman, gelin benimle. Gelin, denizin ortasında bir tekneyle yalnız başımıza seyahat edelim. Gelin, kendimizi bulalım.