İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu bu göreve atandığı zaman herkes gibi benimde içimde bir boşluk oluşmuştu. Öyle ya; Efkan Ala gibi heyecansız ve mecalsiz bir karakterden boşanan bu kadar önemli bir göreve Süleyman Soylu ne kadar uygun olacaktı!
İlk günlerin merakla beklenen ve izlenen içişleri bakanı, gün geçtikçe yeni görevine uygun çıkışlar yapıyor ve yönettiği kitlenin moral değerlerinin başarısındaki rolü çok iyi temsil etmeye gayret ediyordu!
Şehit olan personelinin olay mahalline koşuyor, cenazesine katılıyor, mübarek tabutuna omuz veriyor ve sadece bununla da kalmayarak; bu alçaklığı yapanlardan bunun hesabını en acı şekilde soracağını yüksek sesle ve açıktan açığa haykırıyordu!
Operasyon bölgelerine, koruma ordusu ile değil, genlerindeki “Karadeniz uşağı ruhuyla” koşuyor, PKK alçaklarının sesinin çok kısa bir zamanda kesileceğini cümle-âlem herkese ilan ediyordu!
Bununla da yetinmeyen Sayın Soylu; bu ay sonu itibarı ile bölgeye kalıcı olarak gideceğini ve nisan sonuna kadar bölgede etkin olarak çalışacağını, bu süre sonunda ise, ermeni uşaklarından oluşan Kürt düşmanı alçak PKK’nın bölgeden silinip atılacağını söylüyordu!
Türk milletinin beklediği bu cesur çıkış, hem güvenlik kuvvetlerimize ve hem de terörden perişan olan bölge sakinlerine şimdiye dek hiç olmadığı kadar güç ve moral veriyordu!
Hatırlayalım, 1990’lı yıllarda, terörün bu günkü gibi azgınlaştırıldığı, halkın ve güvenlik birimlerinin morallerinin baskılandığı bir dönemde rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş ile PKK kuklası milletvekili Orhan Doğan arasında bir televizyon kanalında yapılan açık oturum vardı. O açık oturumun bir bölümünde rahmetli Başbuğumuzun, ertesi gün Türkiye’yi ayağa kaldıran, moral değerlerini yükselten ve mücadeleyi yürüten güvenlik güçlerine adeta doping etkisi yapan bir açıklama yapmıştı.
Orhan Doğan’ın bu günkü HDP’liler gibi PKK ağzıyla konuşması karşısında Başbuğumuz; “ne yani teslim mi olalım” diyerek etrafımıza örülen “korku duvarlarını” bu bir sözü ile paramparça etmişti!
O dönemi yaşayan herkes bilmektedir ki; bu sözün söylendiği akşamın sabahında, Türkiye bambaşka bir Türkiye olmuş, adeta yeni bir ruh, yeni bir moralle hainleri inlerinde yok ederek teröre hak ettiği darbeyi en ağır şekilde vurmuştu.
Sayın İçişleri Bakanının yaklaşımını bu açıdan değerlendirdiğimizde çok önemli bulduğumuzu buradan açık yüreklilikle söylememiz inancımız ve vatanseverliğimizin gereğidir!
Ülkemizde yıllarca uygulanan “siyaset körlüğü” mantığı ile değerlendirme yapmak alışkanlığı olduğu için, bizim bu yaklaşımımızı eleştirenler olacaktır! Ama biz bunlara aldanmadan ve aldırmadan, siyasi görüşlerimiz farklı olsa bile bile, görevini başarı ile yapan insanımıza hakkını teslim etmek sorumluluğunda olan bir anlayışın temsilcisiyiz!
Bunun için diyoruz ki; “insan, sevdikleri için kör ve sağır, bilmediklerinin düşmanı” olmamalıdır. Seçimlerde kendisi ile yarıştığımız, gerektiğinde en acımasız eleştirileri yaptığımız Sayın Soylu görevi için ideal bir insan olduğunu, kısa süreli çalışmaları ile ortaya koymuş bulunmaktadır!
Biz de görevimiz gereği hareket ederek Sayın Soylu ’ya hak ettiği değeri vermeliyiz!
Ayrıca Sayın Bakanın Araklı-Taşönü köyünün “çöp dolgu alanı” olmasına karşı çıkan kardeşlerimizin sesine kulak verip, çevresindeki 25 köyü “kötü koku” tehditi altında bırakarak çevre rahatsızlığı oluşturacak olan projeyi onaylamayarak yaptığı doğru hamleye Araklı için teşekkür borcumuzun olduğunun bilincindeyiz.
Terör belasının bitirilmesinde ve “vatan bekasının idamesinde” düşmana karşı aynı saflarda savaşmak Türk’ün en vazgeçilmez sevdasıdır, biline!
Doğruya doğru!