"Hocam bu Amerikalı" diye tanıttı Adnan Albay...
Adama baktım "Bu Amerkalı" diye tanıştırılmasından müthiş bir rahatsızlık hissettiğini yüz kaslarında gördüm.
Daha dayanamadı işi düzeltti. Hem de nasıl, dümdüz etti...
"Ne Amerikalısı kardeşim ben Fransa'da yaşıyorum. Çocuklarım da Fransa'da yaşıyor. Sonra dünyada en sevmediğim millet Amerikalılardır" izahatıyla rahatladı.
"Ben de memnun oldum sevgili Fransız kardeş" deyince daha da şişti burun halkalarındaki boşluk.
"Ben ne Fransız ne de Amerikalı yakıştırmasına rıza gösteremem. Ben Atatürk Türkiyesinin bir vatandaşıyım."
Bizde şakanın dozu adam kızdırmanın kozu olduğu için hep genelleme yaparız. Bütün Doğu'ya Kürt, bütün Karadeniz'e Laz falan filan şeklinde aynı çuvala atma muamelesi yaparız.
60 yaşlarında bir adamın 35 yılı Fransa'da geçmişse ondan çok şey öğrenebiliriz diye düşündüm.
Müthiş anekdotlara sahip bu adamla konuşmak için teravih namazını feda ettim.
Namazın kazası var da böyle adamların kazası yok deyip başladık muhabbete.
Çok şey konuştuk. Ama Atatürk için Fransa'da bir Ermeni'den duyduğu birebir yaşanmışlık öyküsü çok etkiledi beni.
Şöyle anlattı:
Henüz Fransa'da yeniydim. Zor şartlarda edindiğim televizyonum bozulunca ucuz bir tamirci ararken rasladım Yahniyan Efendi'ye. Türk olduğumu öğrenince o enfes İstanbul Türkçesiyle başladı anlatmaya. Biz konuşurken hanımı da çıkageldi. Beni Türk olarak tanıttı. Merhabalaştık yenge hanımla. Ben 20'li yaşlarda onlar ise 60'ını devirmiş görünüyorlardı.
Yahniyan devam etti;
Ben 15 yaşlarında bir radyo tamircisi olarak İstanbul'da dükkanımdaydım. İki çizmeli adam geldi. Radyo tamircisine ihtiyaçları olduğunu söyleyip beni götürdüler. Kendimi bir anda bir gemide buldum. İstikametin Yalova olduğu belliydi. Yalova'da beni bir köşke götürdüler. Bir anda kendimi Atatürk'ün önünde buldum. Bana radyosunu tamir edip edemeyeceğimi sordu. Ürkmüştüm, çekinme sen bizim misafirimizsin dedi. Radyoyu tamir ettim. Bir otele yerleştirdiler, o akşam otelde kaldım. Ertesi gün yine görevliler beni otelden alıp aldıkları mekana kadar geri götürdüler. Hakkımı da bol bol verdiler. Sonra Atatürk'le İstanbul'da bir baloda yine karşılaştığını hatta kendisine büyük bir ihtimam gösterdiğini anlattı.
Devamını anlatan Fransız şöyle özetledi yaşanmışlığı...
Kırışık yüzündeki iyice küçülmüş gözlerini açan Zevenşen hanım "Bizi Türklerin kestiğini unuttun mu" diye sözde katliama dikkat çekti. Kocası Yahniyan karısına dönerek yalancılara bakan gözlerdeki hiddeti takınarak "Ruslarla bir olup kardeşçe yaşadığın insanların malına, canına ve ırzına saldırırsan onlar da bazı şeyler yapar" şeklinde kurduğu namuslu cümleyi unutamam.
Ben de seni unutmayacağım, anlattıklarına da kalamayacağım Fransız!