Seçimler yaklaştıkça, televizyon kanallarındaki açık oturumlar artar, seçilip konuşturulan yorumcular da çeşitli konulardaki görüşlerini sanki “deneysel sonuçlar” gibi, kamuoyuna açıklamaktan geri durmazlar. Hatta öyle ki; bu insanlar; sanki ülkemizde bunlardan başka konuşabilecek insanlar yokmuş gibi, her akşam, konusu ayrı ancak, amacı aynı konuşmaları yaparak milletini uyuttuklarını zannederler! Bazen de kritik durumlarda kendilerine “kripto tetikçilik” görevi verilen konuşmacılar konuşturulur ve dinleyenler onların asıl amaçlarını kolay kolay anlayamazlar ve sadece onlara kızmakla yetinerek, konuştuklarına şaşırıp kalırlar!

Yakın bir zamanda tesadüfen açtığım, çokça seyredilen bir televizyon kanalında yapılmakta olan açık bir oturuma rastlayıp merak edip izledim. Konuşmacılardan biri gayet heyecanlı ve coşkun bir şekilde; Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin, Anayasa Mahkemesi’ne müracaatlarına karşılık, Adalet Bakanlığı’nın bu mahkemeye gönderdiği, “eşcinsellik haramdır” notunun laikliğe aykırı olduğunu, köpürte köpürte ve çok içten bir inanmışlıkla anlatıyordu! Kendince; dini referanslı yaklaşımların özgürlüklerin düşmanı olduğunu söyleyerek, laikliğin; eşcinsellik dahil, bütün, insan kaynaklı sapıklıkların güvencesi ve koruyucusu olduğunu ballandıra ballandıra anlatıyordu!

Aslında bu ve benzeri karanlık niyetli kişiler, belli zamanlarda ortaya çıkarlar, görevlerini yapar ve ortadan kaybolurlar. Laikliği bu sapık ve görevli kişilerin anlatımındaki gibi; her türlü sapıklığı güvence altına alan bir yaklaşım olarak zanneden geniş halk kitleleri bu görüşü konuşan kişiye değil de, belli bir partiye mal ederek tercihlerini; dini bir görevi yerine getiriyormuş gibi, bu sapık görüşlerin karşısında olan diğer partiler için yapar ve onların birçok konulardaki yanlışlarını da görmezden gelerek, gönül etkileşimi ve hizmet yarışı yerine duygu sömürüsünü kullanarak, bedavadan iktidar keyfinin yaşanmasını ve devamını sağlarlar! Bizim gibi ülkelerde bu tür “kripto tetikçiler” bulmak ise ne yazık ki her zaman mümkün olabilmektedir.

Yüce Allah’ın Kur’an’da, “Şuara Süresi” ve Neml Süresi’nde” bu sapıklığı yapanların nasıl cezalandırıldığını açıkça beyan etmesine, hatta Lut peygamberin; gece ateş yakarak, gündüz duman çıkararak eve erkek misafir geldiğini sapıklara haber veren hanımı dahil kavmini nasıl yok ettiğini bizlere açık açık anlatmasına rağmen, içimizde hala bu tür sapıklıkların ve sapıkların var olması, kendimizi yeniden sorgulamamızı gerektirmektedir! Acaba biz nerede yanlış yapıyoruz ki, bu pislikler hala bizim içimizde hayat bulabiliyorlar!

Bu iğrençliği meşrulaştırmak ve üstelik güvence altına alınmasını istemek özgürlük değil, sapıklıktır! Laikliği bu sapıklıklarla özdeşleştirenler de “kripto sapıklardır” Bunların bir parti ile, bir fikir ile mensubiyetleri yoktur. Allah’ın yasakladığı, lanetlediği ve de en ağır şekilde cezalandırdığı bir fikri binlerce yıl sonra hiç düşünmeden savunanlarla bir toplumda yaşamak bizim için üzüntü vericidir! Dinimizin haram kıldığı bir konuyu; üç-beş sapık hatırına görmezden mi gelelim! Bu da ayrı bir sapıklık olmaz mı? Kur’an’ın bir hükmünü inkâr etmekle, hepsini inkâr etmek arasında ne fark vardır!

Dileğimiz o dur ki; seçim zamanları dahil bu tür sapıklıklarla kimse, siyaseten kimseyi yaftalamamalı, bu tür iğrençlikleri fikir ve yaşantı özgürlüğü adına sahiplenenlere dikkat etmeli, toplumsal huzurumuzu tehlikeye atacak her türlü “kripto tetikçilere” karşı teyakkuzda olunmalıdır.