Küllerimden doğuyorum. Yanma hissinin verdiği yorgunluğu küllerimi üzerimden silkeleyerek atıyorum. Gözlerimi gökyüzüne dikmeyeli ne kadar da zaman geçmiş. Hep yere bakarak yürümekten karşımda olanlardan bile bir haberdim. Mutlu olmak adına verdiğim savaştan galip mi çıktım ben şimdi. Neden kendimi kandırıyorum ki yenileceğimi bile bile girdiğim bu savaşta hala debeleniyorum battığım çukurda. Mesele aşk değil, mesele dostlar değil tek meselem var oda benlikle. Ne zor kişinin girdiği savaşta hırpaladığı insanın da aslında ta kendisi olması. Yolda telaşla bir yere varmak için yürürken yavaşlayan adımlar ve akla gelen çılgınca sorular. Toplum kendi kendine konuşan insanlara deli damgasını vurup bir köşeye atarken biraz bile olsa empati yapar mı acaba?

Yalnız kalmaktan herkes korkar ama kimse bilmez ki yalnız kalmak gerekir bazen tek başına. Etrafında milyonlarca kişi bile olsa yorulmaz mı insan bir zaman sonra. Aldığımız nefes yeter mi sadece biz kullanmadığımız süre zarfında. Ortak bir hayat, ortak bir nefes her şey ortak olmak zorunda. Gökyüzü, deniz, toprak bile ortak değil mi tüm insanlıkla. Aynı anda kaç kişi ile çeviriyoruz gözlerimizi bu dünyaya. Hayatımızı ne saçma şeyler için heba ediyoruz yıllar geçiyor ancak her şey olup bittikten sonra farkında varıyoruz. Saçlarında ki bir telin beyazlaması, göz kenarlarının buruşmaya başlamasıyla insan fark ediyor zamanın kıymetini. Öyle değil midir ki kaybedince anlıyoruz bir şeylerin değerini.

Mesele siz değilsiniz benim diyebilmek istiyor bazen insan haykırırcasına ancak dili varmıyor yüksek sesle söylemeye. Alınganızdır, alınırız üstümüze diye susuyor çoğu zaman, sorun varsa eğer karşıda ki insandadır hep tek başına bir hiçtir çünkü diğer kimse. Ne kadar daha tutunabiliriz birilerine, tek başına başarmanın verdiği hissi tatmak ümidiyle belki bir gün korkarak değil de mutlu bir şekilde kabulleniriz yalnızlığı içimizde.