Futbolda iki taşı üst üste koymayı beceremeyen adamın neresi Usta anlamadım...

Birileri yürü kulum deyip "hasta işinde iş var" demiş böylece çıkmış yola.

Hastaları ne kadar tedavi ettikleri tartışılır da insanları hasta ettiklerinde bir tartışmya ihtiyaç yok.

Aslında Yanal, Usta el ele posta olmalıydı.

Bir Yanal'ı göndererek bizim bağrımızda açılan yara savmaz.

Neyse vahim günü biz özetleyeyim...

İki hastane arasında yol üstünde oturuyorum.

Doğu'da Usta bir hastane, Batı'da Devlet'e ait bir hastane.

4-1 iken çıkıp eve geldim. Evde bizim eski çömezlerin plaka yazdırdığını öğrendim.

Bir anda ambulanslar bir sağa bir sola siren üstüne siren çalmaya başladı.

Saydığım kadarıyla tam yarım saatte 11 ambulans yol bulup geçmek için acı acı feryat etti.

Kaçı Trabzonspor'dan kaynaklı bilmem ama ortalamanın çok üstünde bir vakalar zinciri vardı.

Benim telefonlarım da siren sesi gibi acı acı çalmaya başladı.

İlk arayan Hopa Kemalpaşa'dan Baysal Beşiroğlu'ydu. Trabzonspor'un bir siyasi çukura düştüğünü, Hacosmanoğlu ile başlayan bu sürecin Usta döneminde ayyuka çıktığını belirtip "bu anlayış ortadan kalkıncaya kadar biz Trabzonspor'a veda ettik" dedi.

İçimden parça koptu. Trabzonspor'a veda dendiğinde ömrümden günler çukura düşer. Ne kadar çukura düştü varın siz hesap edin.

Sonra Borçka Güreşen'den Emin Külünk aradı. Onun sözlerini sansürlüyorum. Öfkeli ve hırçın olduğunu söylemekle yetineyim.

Yine Borçka'dan Ramazan Korkuoğlu (Gamata) aradı. O beni teskin etti. "Değmez bunlar için perişan olmaya" sözüyle üzülme dedi.

Kapattım telefonu ama zil hemen zırladı. Arayan Akçaabat Demirkapılı (İstara) İsmet Mollamehmetoğlu'ydu.

Maçtan erken çıkıp birlikte dönmüştük Söğütlü'deki evlerimize. "O haysiyet...hala istifa etmedi mi?" diye sordu. "Napolyon'u tanır mısın" cevabıyla telefonu kapattım. Maçtan önce arayan sevgili Hüseyin Aydoğdu ağabeyime uğursuzluk olmasın diye yanıt vermemiştim. Maçtan sonra yine aradı, "ben maçı 3-0 kaybederiz diyecektim ama adamlar daha fazlasıyla yani evlat kurşunu ile avladı bizi" dedi.

Bir şey diyemedim.

Bereketli insan sigortacı Ali Yolcuoğlu niçin aramadı bilemiyorum. Benim halimi iyi bidiği için acıya bir acı da ben katmayayım diye düşünmüştür.

Neyse bir anekdotla bitireyim...

Sivri Tepe'de Ahmet Çubukçu, Alirıza Egemen, şimdi istifa etmiş yönetici Suat Şen'in bulunduğu bir yemekte Hüseyin Aydoğdu ağabey "Hocamız Ersun Yanal" demeleri üzerine "Ne... Yanal mı, o pantolunu dahi bağlayamaz" demişti. Biz de yönetici beyzadelerle yemek yerken böylesine ucube bir söz sarffettiği için Hüseyin ağabeye kızmıştık. İstifa eden Suat Şen bu yoruma hiç bozulmamış, adeta ikrar eder gibi bir tavır takınmıştı.

Neyse arkamıza bir ilçe takımı çok Usta'ca plakayı çaktı. Hiç kıvırmaya gerek yok. Futbol aklı küçük bir yönetim, futboldan çok pantolondan beyinli bir hoca.

Eee hal böyleyken neylesin Turgut hoca.

Şimdi Fatih Terim ve Rıza Çalımbay sesleri yükseldi. Vallahi ben bu yönetimin pılıyı pırtıyı toplayıp gitmesinden yanayım. Sonra Terim mi gelir Rıza mı gelir yeni gelenler bir karar verir.