İki maçlık skor odaklı periyottan sonra hem puan, hem de oyun olarak iç karartan bir müsabakayı geride bıraktı Trabzonspor. Takım ritim buldu, oyun belli bir şekil almaya başladı söylemleri kül olup giderken, tekrar başa dönüyoruz söylemleri yüksek sesle ifade edilmeye başlandı.
İlk 20 dakikalık oyunun konuşulacak müspet hiç bir anı yok. Rakip oynadı, pas yaptı, atak organizasyonları izletti, net pozisyonlar da buldu. Trabzonspor ne yaptı derseniz? Uğurcan ve Savic ile direnip yıkılmama uğraşı verdi. Devre bitimine kadar zaman zaman topa sahip olarak oynayan bir takım görüntüsü vermekte, umutlarımız hiç tepe yapmadı. Rakip kalede yakaladığımız iki pozisyonu belli bir hücum organizasyonuna bağlayamamak bence en kötü olanıydı.
İkinci devreye çıkarken "Şenol Güneş tecrübesi" bize farklı bir oyun izlettirir düşüncesindeyim. Ama umutlar ile sahadaki oyunun gerçekliği tamamen farklı idi. Ön alana topu taşıyamayacağı, hasbelkader taşıdıklarını 3.bölgede tutamayan, pas organizasyonu yapamayan, bireysel oyuncu performanslarının olmadığı, kaleni savunmakta zorlandığın bir maçı 1 puan alarak bitirmek, "Allah bereket versin" deyiminin tam karşılığıdır kanımca.
Oyuncu değişikliklerindeki hatalı tercihlerden sonra doğaçlamanın dışına çıkmayan oyun ile galibiyet beklemek hayalcilikten öteye gitmezdi.
Herkesin dilinde dolaşan 8 numara ya da "oyun aklı" ihtiyacının olduğu benim için de gerçek bir düşüncedir. Ancak Trabzonspor futbol takımı, Kayserispor ve denk takımları "8" siz yenemiyorsan, bunun sebebi oyna (yama) değişiklikleri, şablonu olmayan doğaçlama oyundur.
Çok iddialı olur mu bilmem ama oyun aklı olabilecek futbolcu ihtiyacı ne kadar elzem bir durum ise, sahada maç kazandıracak, tribünü mutlu edecek bir "oyun sistemi" de bir o kadar ihtiyaçtır.
"8" numarayı para ile halledebilirsin. Ama "oyun sistemi"ni para çözmez.
Öyle değil mi Şenol hocam?
Kalın sağlıcakla…