DÜNKÜ RÖPORTAJIN DEVAMI (Okumak için tıklayın)
SUNGUR: Sizin başkanlığınızın çok zor bir süreçte yaşandığını biliyoruz. Mehmet Ali Yılmaz’dan hangi yükleri aldınız ve nereye getirdiniz? Bir de ilk yılında 13 futbolcuyu bonservislerini ellerine vererek gönderdiğiniz için çok eleştirilmiştiniz. Ayrıca görev sürecinizin üçüncü ayında istifanız söz konusu olmuş… Doğru mu?
SÜMER: Mehmet Ali Yılmaz ile şu oldu, bu oldu, böyle böyle yanlışlar yapıldı demenin bir esprisi yok. Bunları konuşmak istemiyorum. Çok geçmişte kaldı. Ancak gerçekten çok zorlu bir dönem yaşadığımız bir gerçekti. Adeta kabus gibiydi. Şunu ifade edeyim ki 3’ncü aylardan itibaren gerçekten çok zorlandığımızı ve kritik bir aşamaya geldiğimizi söyleyebilirim. Ama kesin istifa etmem söz konusu değildi. Bu süreçte camianın önemli bir bölümü kulübüne sahip çıktı… Yeniden ayağa kalkılmasında önemli etkiler yaptılar. Birçok kampanya ile birlikte kulübün dinamizm kazanmasında ve bizlerin de cesaretlenmesinde Trabzonspor camiasının rolünün inkar edilemez olduğunu bir kez daha söylemek gerekir.
Evet 13 futbolcuyu bıraktığımızda epey eleştirildik. Ama eğer bonservislerini ellerine verip göndermesem, belki de iki ay daha uğraşmak zorunda kalacaktık. Alacakları daha da artacaktı. Almamız gereken futbolcuları da transfer edemeyecektik. Düşünsenize o kadroda Sergen Yalçın 13 maç oynadı ve ona 2 milyon 850 bin dolar ödedik. Kiralık hem de… Diğer oyuncular da hep yüksek bedeller söz konusu.. 24,5 milyon dolarlık oyuncu gideri… O zaman… Biz 3 milyon doları bir araya getirip, transfer bütçesi oluşturamadık. RuneLange 13 maç oynadı, 14 milyon mark bedel ödendi… Böylesine garip bir kadronun, bu kadar ayakta kalması bile mucizeydi… Bu uygulamayla batar gidersiniz. Trabzonspor o günlerde kulübün gerçek anlamda radikal taraftarıyla ve merkezden bir duyarlılıkla ayakta kaldı. Yoksa mümkün değildi yaşaması…

SUNGUR: O günkü yanlışlar katlanarak sürüyor ama… Bugün çok daha yüksek bedeller ödenerek oyuncular alınıyor, gönderiliyor. Yenileri geliyor ve borç sarmalı da kartopu gibi büyüyor…
SÜMER: Bu kesin de şimdi Asıl ürkütücü olan mesele şu… Bu kadar yanlış uygulamalar toplum tarafından destekleniyor. Bu dehşet verici bir şey… Trabzonspor’un felaketine neden olacak etken ve neden de asıl budur. Yani toplumun bir caydırıcı etkisi olması gerekir. Yanlış yapan, ya da yanlışa eğilimle yönetimleri bloke etmesi gerekir. Ama öyle yapmıyorlar. Hayır daha fazlası olsun istiyorlar. Bunun Doğru olmadığı ortadayken, yanlışın devamı için yönetimi teşvik ediyorlar. Sonu nereye varır? Tabii ki felakete…
SUNGUR: Kulübün bu duruma gelmesinde yönetimin olumsuz kuşkusuz etkisi var. Yönetimin nasıl bir tutum izlemesi gerekir? Toplumun bu noktadaki davranışını, taleplerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
SÜMER: Yönetim kurulu sadece kendi bilinciyle, arzusu ihtirası ve ile buralara gelmiş değil. Toplumun bu yöndeki baskını çok belirleyici olmuştur. Ama yönetimin özelliği direnç göstermek olmalıdır. Trabzonspor yönetimi dirençten mahrum olduğu için bu baskıya karşı koyamamıştır. Yönetimin yapması gereken şey bir kısım yanlışlara iradeyle karşı koymaktır. Böyle iradesiz bir yönetimi kitle baskısı ile hareket ediyor. Zaten o kitle hep bilinçle değil, heyecanla hareket ediyor. Transferde hep kariyer gözetiyor. Oyuncunun bugününe bakan yok. Bugünü iyi olan, kariyeri olan zaten bu takıma gelmez… Trabzonspor mantık transferinden mahrum. İyi dönemde olan kariyerli bir oyuncuyu alma şansın yok. Bu durumda mantık transferi yapmalısın. Yeni her yönüyle kendine uygun isimleri tercih etmeli. Bu olmuyor. Peki ne oluyor? Hurdalıktan katılım oluyor. Trabzonspor’un bu yönde bir ihtiyaçtan hareket etmesi gerçek anlamda ihtiyacı karşılamaz, daha çok batağa sağlanması kaçınılmazdır.
SUNGUR: Peki gerçek anlamda bir başarı için kriterlerin neler olması gerekir?
SÜMER: Sportif başarı, diğeri şeylerin iyi olmasına ve neyin, ne için olmasına bağlıdır. Bunun cevabını herkes verebilir. Bunu şöyle izah edebiliriz. Bir kulübün performansı iki şeyin birlikteliğine bağlıdır. Birincisi insan seçimi, ikincisi insan yönetimi… Bu olmazsa başarının gelmesi olması mümkün değildir. Tüm sorunlar insan seçimindeki yetersizlik ve yanlış seçimden kaynaklanmıyor. Doğru seçtiğini doğru yönetemezsen ne olacak? Doğru işe yanlış insan getirdin. O yanlış o doğru işte doğrulanmıyor. Doğru iş yanlışlanıyor. Böyle bakılmıyor. Hep bir arayış, bir anlayış, bir rastlaşma, bir bulma, bir lütuf, beklentiler hep bu doğrultuda ne yazık ki…
SUNGUR: Muharrem Usta başkanlığındaki yönetimin yaptıklarına bakıldığında, İbrahim Hacıosmanoğlu ile çok benzer yönleri var. Ama Hacıosmanoğlu döneminde siz birlik bütünlük toplantıları yaptınız. Kimi mahkemeye gitti. Kimi imza kampanyası başlattı. Şimdi bunlar olmuyor. Peki bu bir çelişki ve çifte standart değil mi?
SÜMER: Muharrem Usta ve İbrahim Hacıosmanoğlu’nun benzerlikleri Trabzonspor’u batırmak için yarışıyor oymalarıdır. Bunun altını net bir şekilde çizmek gerekiyor. Farklılıkları ise şu: Biri temsil etme yönünden daha tutarlı, öbürü son derece aykırı. Tabii ki bu dönemde de dinamik bir şekilde tavır almak gerekir. Ancak gördüğüm o ki Trabzonspor tükenmişlik sendromu yaşıyor. Düşünsel çöküş, Duygusal çöküş, güven kaybı, ilişki bozukluğu ve tespit yanlışlığı falan ve bu nedenle de kitlede bir boş vermişlik kendini gösteriyor.
SUNGUR: Sayın Sümer, siz Akyazı Stadı’nda büyük bir şovla kutlanan 50’nci yıl etkinliklerine katılmadınız. Bir nedeniniz var mı?
SÜMER: 50’nci yıl kutlamalarına neden gitmedim? Sorunun yanıtı basit. Trabzonspor’u yaratan, yaşatan, yarıştıran, geliştiren, büyüten o özgün yapıyla ilgili ne bir mesaj var, ne böyle bir temsil var, ne böyle bir anlayış söz konusu. Bunlar olmadığında Trabzonspor’u var edemezsin. Trabzonspor bunlar. Var mı? Şov diyorsunuz. Yapılan etkinlik bu bile değil. Şovda bir kurgu, ciddiyet vardır. Tam bir dejenarasyon yaşandı. Ben bu kulübün kuruluşunda, kurtuluşunda, yarışlarında varım. Büyümesinde varım. Yıkımında da mı olayım? Yıkımında olmadım.
SUNGUR: Bu yıkım sürecinde sizlerin de sorumluluğu yok mu? Kulübün akil insanları neden köşelerine çekilmiş, etliye sütlüye karışmıyor. Siz neden elinizi taşın altına koymuyorsunuz?
SÜMER: Biraz önce ne dedim. Bilenler istenmeyen, istenenler de bilmeyenler. Kulübün mekanizmasında bir tercih söz konusu… Üye yönetimi seçiyor, yönetim de bir kısım insanları… Biz de kendimizi zorla kabul ettirecek halimiz yok ya… Bu durumda ne yapabiliriz ki? Yaşananlar bir camia sorunu ve bu sorunu da çözme tüm kitleye düşer… Bize de bir görev düşerse her zamanki gibi yine var oluruz.

SUNGUR: Geçtiğimiz günlerde başkan adaylarından Celil Hekimoğlu ile bir söyleşi yaptım. Burada, siz ve Faruk Nafız Özak’ı eleştirerek, “Onlar doğruyu söylüyorlar ama doğruyu yapmıyorlar’ dedi. Hatta kongrede Muharrem Usta’yı desteklediğinizi ifade etti. Sayın Usta’yı mı desteklediniz?
SÜMER: Genel kurul öncesinde adeta bir kurtarıcı arayışına girildi. Bu noktada herkesin onaylayabileceği, o aday etrafında birleşmenin sağlanması ve etkin bir yönetim oluşturmayı amaçlıyorduk. İlişkileri, tecrübesi ve bilgisiyle en doğru isim Faruk Nafız Özak görülüyordu. Kendisi ile de birkaç kez görüştük. Toplantılar yaptık. Hatta düşüncelerimi kendisine bazen çok kaba sözlerle de ifade ettim. Celil Hekimoğlu ve Muharrem Usta’nın aday olmaları halinde bir yönetim zafiyeti olacağını düşündük. Bunu kendilerine de söyledik. Tek bir aday etrafında bütünlük hedefledik. Faruk Özak’ın bir ara kabul edebileceği gibi bir izlenime kapıldım. Ancak aday olmaya cesaret edemedi diye düşünüyorum. Yine bu bütünlük olmayınca kesinlikle hiçbir adayı desteklemeyeceğimi ifade ettim. Bunu adaylara da söyledim. Genel kurula gitmedim. Destek de vermedim, etrafımdaki insanlara da kesinlikle bir yön tayın etme konusunda imada bulunmadım. Bundan sonraki süreçte Faruk Özak aday olmayabilir. Ama şunu görüyorum ki bu yaşanan süreçlerden ve kulübün geldiği noktadan sonra tutarlı bir tek başkan adayı çıkmaz.
SUNGUR: Son bir soru daha… Bir önceki seçimde, yani İbrahim Hacıosmanoğlu kazanırken 5 aday çıktı. Ama Trabzon kent merkezinden altyapısı olan, belli bir kitleyi sürükleyecek aday yoktu. Bu kentin ve sizlerin bir zafiyeti değil mi?
SÜMER: Bir önceki seçimde Trabzon’dan ciddi bir aday ortaya çıkmaması, kentin bir zafiyeti olarak kabul edilebilir. Fakat bu noktada Sadri Şener başkanlığındaki yönetim önemli bir yanlış yaptı. Kendilerine de o dönemde ifade ettim düşüncelerimi… Çünkü kongreye 6 aylık bir süre vardı. Bu süreyi doldurmaları gerekiyordu ama bunu yapmadılar. Kongre zamanlamaları çok yanlıştı. Adeta baskın seçim oldu. Ciddi hiçbir adayın hazırlanabileceği bir süre içinde kongre yapılmadı. Sonuçta çıkan adaylardan İbrahim Hacıosmanoğlu kazandı ve erozyon hızlı bir şekilde kulübü bu noktaya getirdi.
***
SÜMER’LE İLK RÖPORTAJIMIN HİKAYESİ
Gazeteciliğimin ilk yılları… Karadeniz Gazetesi’nde daha çok salon sporlarına bakıyorum ama aynı zamanda joker muhabir olarak amatör, Trabzonspor, Akçaabat Sebatspor gibi alanlarda da zaman zaman çalışıyorum. Merhum Mehmet Tan, bir yandan Türk Haberler Ajansı bölge temsilciliği yaparken, diğer yandan da Trabzon Gazetesini çıkarıyor ve bir dönem de Karadeniz Gazetesi spor servisini yönetiyor. Özkan Sümer ise Galatasaray’dan dönmüş, altyapının başına geçmiş, ardından da Ahmet Suat Özyazıcı’nın yerine A takımı yönetiyor. Çok güçlü bir dönemi… Kendisiyle röportaj yapılması gerekiyor. Ancak Mehmet Tan kendisiyle konuşmuyor. Onunla röportaj yapılması gerektiğini söylüyor. “Ben yaparım” diye bir özgüven belirtisi gösteriyorum. Tan, “Emin misin?” diye soruyor. “Yaparım” karşılığını veriyorum. “Peki git yap bakalım” diyor. Hemen soruları hazırlamaya başlıyorum. Yıl 1984’ün sanırım sonları… Her şeyi sormalıyım diye düşünerek, tam 33 soru hazırlıyorum. 3 A4 kağıt sorularla doluyor. Bunları birbirine bantlıyorum. Soluğu Ziyabey Binasında alıyorum. Lokalden içeri girip, İsmet abi ve Cinemre abiye, “Özkan Sümer burada mı?” diye soruyorum. “Odasında” karşılığını alıyorum. Hemen kapıyı çalıyorum. “Gir” sesi üzerine kapıyı aralıyorum. Özkan Sümer koltuğunda oturuyor. Masanın önünde şu anda hatırlamadığım birisiyle sohbet ediyor. Röportaj isteğimi iletiyorum. “Şimdi işim var daha sonra” diye beni yanıtlıyor. Lokalde bekliyorum. Yarım saat sonra bir kez daha kapıya dayanıyorum. “İşim var, daha sonra dedim ya” diyor… Ben de, “Peki bekliyorum” karşılığını veriyorum.
Aradan sanırım bir saat daha geçiyor ama Sümer’den ses çıkmıyor. Yeniden şansımı deniyorum. Kapıyı çalıyorum ve, “Hocam bekliyorum, bu röportajı yapacağım” diyorum. “Ya ne parazit adamsın, kurtuluş yok mu senden?” diye ironik bir yaklaşım sergiliyor ve koltuğundan kalkarak lokale geliyor. Soruların bulunduğu birbirine bantlanmış kağıtları çıkarıyorum. Ve Özkan Sümer bu kağıtları görünce adeta dehşete kapılıyor. “Bu ne ya” sorusuna, “Hocam sorular” diyorum. “Yahu kardeşim, ben bu soruların tümüne yanıt vermeye kalksam, futbola ayıracak zamanım kalmaz. Lütfen bunlardan eleyelim” diyor. Eleye eleye 11 soruya kadar iniyoruz. Ve bu 11 sorunun yanıtlarını sanırım 3 saatte veriyor. Her cümlesi bir sayfa tutuyor. Kolum sancılanıyor. Kopacak gibi oluyor ve soruları 11’e indirdiği için içten içe seviniyorum.