Milletlerin geçmişlerinde, geleceklerini şekillendirecek olan önemli dönüm noktaları vardır. Bu dönüm noktalarına önemlerine binaen “tarihi günler” ismi verilir. Bizim millet olarak sahip olduğumuz muhteşem bir tarihimiz, insanımız ve insanlık için taşıdığımız bitmeyen heyecanlarımız vardır. Bu heyecanlarla hareket eden ordularımız ve onu bağrında yaşatan milletimiz, insan onurunu zedelemeden, dinine, inancına, ırkına bakmadan bütün insanlık karşısında insana değer vermenin en muhteşem uygulamalarını yapmıştır.

İşgal ve istila ettikleri ülkelerde; taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmayan, bu günkü insafsız gücünü bu yağma ve talan siyasetiyle elde eden ülkeler, bu gün ayni tutum ve davranışlarını devam ettirmeyi kendilerinin tabii bir hakkı olarak görüyorlar.

Ancak dünya artık eski yalan ve talan dünyası değildir. En azından bu istilacı ve yağmacı girişimlere dur diyebilecek, eski gücünü yeniden keşfeden ve onun farkında olan ülkelerin alana çıkıp, siz talanda ve yalanda varsanız bizde karşınızdayız diyerek dengeleri değiştirmeye başladığını dünya hayretle izlemektedir. Bunların başında elbette ki her şeye rağmen Türkiye gelmektedir. Jeopolitiğinin kendisine yüklediği tarihi ve insani sorumluluklarını güç kabul edip harekete geçen Türkiye artık bir telefon ile yapacağı hamlelerden vazgeçirilebilecek bir ülke olmaktan çıkmıştır.

Bir anda, birçok cephede bu talancı ve telefon diplomasi gücünü her şey zanneden ülkelere karşı mücadele etmek zorunda kalışımız, bazılarının iddia ettiği gibi başarısız dış siyaset girişimlerinin değil, bizzat gecikmiş hamlelerin daha fazla gecikmeye tahammüllerinin olmayışı ile ilgilidir.

Türkiye, özellikle içte montajlanmış ve kamufle edilmiş sicilli ihanet odakları ve dışarıdaki kini bitmeyen istilacı ülkelerin tahrikleri ile tehlikelere karşı hedef birliği oluşturmakta sıkıntı çekmektedir.

Bütün bunlara rağmen satranç masasındaki oyuncuların her birinin elinde bulunan hamle taşlarından bu gün artık Türkiye’nin de elinde birden fazla hamle taşının olduğunu herkes görmüştür. Türkiye’nin belirlediği hedefler ile ilgili, çok önceden planlanmış ve kar-zarar hesabı, risk faktörleri çok iyi analiz edilmiş ısrarlı tutumu daha yeni, dünyanın beş büyüğünün aklını başına getirmeye başlamıştır.

Doğu Akdeniz’deki tarihi haklarımızın korunmasından, Kıbrıs’ın varlığının güvence altına alınmasına, çevremizi çevreleyen adaları bahane edip bizi denizlerden uzaklaştırmak gayretlerinden, birbirlerini teşvik ve tahrik etmelerine kadar dış yüzlerin yüzsüzlükleri ile karılaşacakları tarihi günler yaşamaktayız.

İçinde olduğumuz için tam olarak farkında olamadığımız bu tarihi günleri ne kadar iyi sevk ve idare edersek, gelecek nesiller ile ilgili görevlerimizi o kadar iyi yapmış oluruz. Kabil ile Habil’den başlayan ailece içi anlaşmazlıkların varlığı bizi hiçbir zaman milli ve stratejik hedeflerimizden alıkoyamaz. İstesek te, artık coğrafi sorumluluklarımızın gereğini yerine getirmekten geri kalamayız.

Önümüze çıkan bu tarihi dönemeçte, bütün milli birikimlerimizi ve heyecanlarımızı seferber ederek, bu günün darlığından, yarınların bolluğuna ulaşma yolunda azimli ve gayretli olmalıyız.

Millet olarak ve devlet olarak bir an bile sorumluluklarımızın gereğini yapmaktan geri kalmamalıyız. Bir gün son bulacağı mukadder olan bu dünyada, insanımıza ve insanlığa karşı görevlerimizi yapmış olmanın huzuru ile hayatımızı tamamlamalıyız.

İçinden geçtiğimiz bu tarihi günler, talihimizi değiştirecek, geleceğimizi şekillendirecek günlerdir, yeter ki bilelim ve düşünelim.